'Sins Remembered' ya da Straczynski’ye Güzelleme
Üzerimde son okuduğum Spectacular Spider-Man albümünün baskısı, uzunca bir süredir oturuyorum rahat koltuğumda. Boş gözlerle çizgiroman kütüphaneme bakarken, gelecek bir ilhamla kelimelerimi sıralamayı bekliyorum. Böyle böyle on dakika daha geçiyor, durum umutsuz. Tek bir satır dahi yok ortada. Vazgeçmek üzereyim...
Öğreniyoruz ki Sarah ve Gabriel hem maddi hem manevi hem de tıbbi büyüme sancıları çekiyor. Hızlı bedensel gelişimin sebep olduğu şiddetli ağrılar bir taraftan, gayet gelişkin görünseler bile aslında hala birer ana kuzusu olan bu çocukların karşılanmayan manevi gereksinimleri diğer yandan, kendilerini aslında ilişkilerinin olmaması beklenen dış dünyaya sürüklüyor. Sonrasında da yolları bu ağrıları kısacık da olsa sonlandıran uyuşturucularla çakışıyor, maddi yetersizlikleri ise kötü adamlar için çalışmalarıyla sonuçlanıyor. Yaşları gereği biraz da oyun keyfi alıyorlar tüm bu heyecandan...
‘Bu hikaye de bana hiç yazma şevki vermedi...’ diyorum yanımda bilgisayarını açmış çalışan eşime. Esasında sohbet başlatma amacı da taşımıyorum, yanıt beklemiyorum, sadece o anki iç sesimin dışa yansıması, düşüncelerimin dudaklarımın arasından kaçması bu.
Dinlemediğini düşünüyorken ‘Hikaye ne hakkında?’ diye soruyor birden.
Eşim, sayemde Peter Parker’ın alter egosunun Örümcek Adam olduğunu bilecek kadar çizgiroman kültürüne haiz olduğundan diyebiliyorum ki;
‘Peter Parker’ın büyük aşkı rahmetli Gwen Stacy’nin Norman Osborn’dan olma ikizlerinin, ki Osborn Peter’ın en büyük düşmanı olur, hikayesinin ikinci bölü-‘
‘Sen neler okuyorsun böyle yahu!!!’ diye kesiyor gülerek açıklamamı...
‘eeeeeeeeeeeeeeeee...’
Garip, çapraşık bir ilişkiler yumağının karşı tarafta yarattığı şaşkınlığın işte bu kısacık diyaloğu zihnimde birşeyleri tetikliyor ve yazmaya başlıyorum. Ve yazarken farkediyorum ki ‘Sins Remembered’ ile başlayan her cümlem, her düşüncem ‘Sins Past’ ile noktalanıyor. Sebeplerini de şu satırları okudukça anlayacağınızı sanıyorum...
Daha önce kaleme aldığım (ve ‘Sins Remembered’ı anlamak adına mutlaka göz atılması gerektiğini düşündüğüm) ‘Sins Past’ incelememi hatırlarsanız, Straczynski’nin bu çarpıcı öyküsünün sonunda Sarah ve Gabriel’i akıbetleri, yerleri meçhul bir halde bırakmıştık. Üstüne üstlük Gwen’in ikizlerinin baba tarafından gelen Yeşil Cin serumuyla bozulmuş genlerden kaynaklı, çözülemeyen (Norman’ın dediğine göreyse devası Yeşil Cin serumu olan) aşırı hızlı yaşlanma problemleri vardı. Gerçi Gabriel’in canı gönülden bünyeye aldığı bu serum ve Sarah’nın ise Peter’dan yapılan kan nakli ile mevzubahis sorunlarının üzeri çizilmiş olabilirdi. Ama emin de olamıyorduk, kafamızda deli sorularla kalakalmıştık...
‘Sins Remembered’ hikayesinin hemen başında, Sarah’yı memleketi Paris’te, acil durumlarda aranacaklar listesi gayet dar bir şekilde sadece Peter Parker ile sınırlı bir yalnızlıkla bezeli, bir hastanede buluyoruz. Doktoru tarafından, intihar girişiminde bulunduğu düşünülen Sarah’ya yardıma çağırılıyor Parker. Peter da tereddütsüz ve fakat Mary Jane’i bir takım tereddütlerle (MJ’in May Yenge’ye Sarah’yı betimlemesi çok hoş: Mini etekle sarmalanmış taş gibi bir vücut – a killer body wrapped up in a mini skirt – ki haksız da diyemeyiz şimdi) geride kalmaya ikna ederek soluğu Paris’te, ölen eski bir sevgilinin tıpkısının aynısı kızının yanında alıyor. Sonrasında da biraz geçmişten açık edilen olaylar, biraz baştan çıkarılmaya çalışılan bir erkek, biraz kıskançlık, biraz uyuşturucu mafyasıyla dalaşma, biraz Gabriel, biraz Interpol ve bolca Paris hakkında turistik bilgiler şeklinde devam ediyor öykü...
'a killer body wrapped up in a mini skirt' dedikleri böyle birşey olsa gerek :) |
Öğreniyoruz ki Sarah ve Gabriel hem maddi hem manevi hem de tıbbi büyüme sancıları çekiyor. Hızlı bedensel gelişimin sebep olduğu şiddetli ağrılar bir taraftan, gayet gelişkin görünseler bile aslında hala birer ana kuzusu olan bu çocukların karşılanmayan manevi gereksinimleri diğer yandan, kendilerini aslında ilişkilerinin olmaması beklenen dış dünyaya sürüklüyor. Sonrasında da yolları bu ağrıları kısacık da olsa sonlandıran uyuşturucularla çakışıyor, maddi yetersizlikleri ise kötü adamlar için çalışmalarıyla sonuçlanıyor. Yaşları gereği biraz da oyun keyfi alıyorlar tüm bu heyecandan...
Ve bu tehlikeli ilişkinin hala devam ettiğini öğreniyoruz ilerleyen sayfalarda. İşin içerisine bir de bir milyon avroluk bir anlaşmazlık girince haliyle bu ilişki daha bir tehlikeli, daha bir ölümcül düzeye evriliyor...
‘Sins Remembered’ hikayesinin metni Sara Samm Barnes’a, panelleri Scott Eaton’a emanet edilmiş edilmesine de Straczynski’nin değil azılı hayranları, ortalama Örümcek Adam okurlarını bile zıplatan ‘Sins Past’ının sonrasını anlatan ‘Sins Remembered’ öncülünün bayağı gerisinde kalmış. Straczynski sunduğu o hikayeyle beni renkten renge, şekilden şekile, bir hiddetten şiddetli bir diğerine sürükleyip bana sayfalar dolusu yazdırırken, ‘Sins Remembered’ alalade – sıkıcı bir kahverengi olarak işleniyor şahsi Örümcek Adam sürekliliğime. Heyecansız, ruhsuz, sürprizsiz olarak... Sadece bir kapak var insanı ürperten, ne oluyor yahu dedirten. O da yalan çıkıyor zaten... Böylesi değerli, bakir, ham ve kendisini şekillendirecek parmakları bekleyen malzeme Sara Samm Barnes’ın kalemiyle heba olmuş demekten kendimi alamıyorum. Oysa ne güzel olurdu, iyi aile çocuğu – yüksek ahlak profesörü Peter’ın sınırlarını zorlamak, onu karanlık tarafa geçirmek, azıcık sorumsuzca – anlık ve dürtülerince hareket etmesini sağlamak. Hem de Sins Past’ın sonunda Straczynski Peter Parker’ı Mary Jane’in kollarında, hayalinde hala Gwen ve onu kastederek ‘Seni hep seveceğim’ derken bırakmışken...
Oda loştu... Odayı dolduran ‘I Don’t Want to Miss A Thing’ melodisi olanca güzelliğiyle arzuları kamçılıyordu. Ve Sarah üzerine rahat birşeyler giymişti... Ortam çok müsaitti...
‘Sins Remembered’ sayfalarının bıraktığı acı tadın ışığında iyi bir hikaye, iyi bir hikayeci nedir, onu düşünüyorum. Sarsan, şaşırtan, beklenmedik, korkusuz, kalıpların dışında, yıkan – yıktıktan sonra yeni ve en az eskisi kadar sağlam bir kurgu inşa eden, klişeleri yerle bir eden. Hem gerçekten iyi bir hikaye hem de gerçekten iyi bir hikayeci için hemen sıralayabileceklerim... Büyük adamsın Straczynski! Evet belki her zaman hoşuma gidecekleri yazmıyorsun, değerlerimi, inandıklarımı, hatıralarımı alaşağı etmekten, nefret objesi olmaktan çekinmiyorsun ama çok iyi bir yazarsın. Çünkü kolay yolu tercih edip zaten beklenileni, talep edildiği kadarıyla vermiyorsun. Başarı garantili, okurdan takdir getirili kurguları, kalıpları reddediyorsun. Sarsıyorsun, rahatsız ediyorsun, kendine küfür ettiriyorsun. İşte bunlar sebebiyle büyük yazarsın... Sana çok haksızlık etmişim Straczynski, bağnazca davrandım, değerlerime saldırıyorsun diye seni aforoz ettim, affet beni...
Ama yine de Gwen masum kalsaydı, öyle değil mi dostum!!?
"Peter Parker’ın büyük aşkı rahmetli Gwen Stacy’nin Norman Osborn’dan olma ikizlerinin," Yuh diyorum başka da bir şey demiyorum.
YanıtlaSilBir Örümcek Adam sever olarak en tiksindiğim karakter Norman Osborn'dur. Ki sanırım Örümcek Adam'ı sevme sürecimde Bilka döneminin Norman Osbaorn'suz bir zaman dilimine denk gelmesinin etkisi büyüktür. Yıldım yahu, her öykü, her macera, her film hep aynı karaktere bağlanırmı ya?
Teselliyi carton network çizgi filmlerinde arar oldum. Bu sebep olanların Allah belasını versin.
😄
Sil