Dahili muhasebe..
Eskiden çizgiromanları yaşayarak okurken bunu artık yapamıyorum. Bir kere, aile – iş – güç – bünyevi gereksinimler derken kendime ayırdığım çok çok sınırlı bir sürem var. Bu zaman diliminde de bir yandan çizgiroman okurken bir yandan da göz ucuyla başka birşeyle ilgilen, hanımla iki çift laf etmeye çalış, hemen karşımdaki rafta bekleyen romanı düşünüp ayrı bir kararsızlığa sürüklen, acaba şu sayfaları çevireceğime dizi mi seyretseydim hissiyatına kapıl, pekiyi ya dostlar - arkadaşlar, onları ihmal etmeseydim derken olmuyor bir türlü..
Sebep hayal gücü noksanlığından ibaret değil yalnızca. Ne çok cazibe merkezi, ne kadar sınırlı zaman var. Bunun ayırdında o anda ne yapıyorsan yap, ondan duyulan tatminsizlik var. Hep bir eksiklik, bir mahrum kalma hissi.. Bu yetişme telaşesi içinde denk geldiğim tatların üzerinden sadece şöyle bir geçiyor, gerçekten özümseyemiyor olduğumun farkındayım. Oysa çocukken böyle miydi? Cahildik, sınırlıydık, farkında değildik, yetersizliği hissetmiyorduk. Ve tüm bunların yoksunluğunda odaklanabiliyorduk. Bugün, okunmayan çizgiromanlar sütunu gün be gün yükselirken ikinci kez okumaya elimizin varmadığı çizgiromanlarımızın belki onlarca kez üzerinden geçiyorduk, panelleri adeta ezberliyorduk, bünyeye duhul etmesini sağlıyorduk. Kelimenin gerçek anlamıyla 'yaşıyorduk' onları..
Acaba az ama öz okusam, gayet sınırlı bir sadeliğe dönsem, (almadıklarım için hayıflanmayı da 'becerebilirsem' kafamdan silsem, kurtulsam şu rezil duygudan) çizgiromanlarım eski lezzetine kavuşur mu? Acaba böylece benim için rutinden keyfe yeniden evrilebilir mi çizgiroman, o eski büyüyü yeniden yaşayabilir miyim?
Lakin korkuyorum ki ne yapsam boşuna. Çizgiroman aslında gerçekten de çocuk oyuncağı. Bizler ise çocukluğumuzu çizgiroman panellerinde tekrar yaşamaya çalışan boynu bükük, nostaljik ihtiyarlarız sanki. Bugünkü aklımızla – bilincimizle - farkındalığımızla asla yakalayamayacağımız o efsanevi mutluluğun 'beyhude' peşinde okurlarız..
Yorumlar
Yorum Gönder