Şehir ve Şehir



China Miéville bu romanında sıradışı bir şey tasarlıyor, gerçek hayattan aldığı bölünmüş şehir fikrini bir üst mertebeye taşıyor. Aynı sokakları, meydanları, caddeleri farklı isimlerle kullanan, çevirmenin 'çapraz hatlı bölünme' olarak adlandırdığı, aslında varolmayan sadece kafalarda çizilen sınırların içiçe geçtiği, birbirine girdiği bir coğrafyada insanların birbirlerini görmemeyi öğrendiği iki şehir yaratıyor: Beszel ve Ul Qoma... Kucak kucağa olsalar da Beszel köhne, adeta zamanın dışında bırakılmış eski bir şehir, Ul Qoma ise kendini dış dünyaya açmış, bu sebeple görece cilalanmış ama cilası azıcık kazındığında ya da bu cilanın erişemediği yerlerde belki Beszel’den daha köhnemiş diğer şehir. Sırf bu kurgunun tadına tekrar varabilmek adına üşenmedim, iki yıl sonra yeniden okudum.

Olabilir mi böyle bir şey, böylesine yakınken insanlar birbirini görmezden gelebilir mi? İnanılmaz geliyor belki ama yaşanıyor: Lise dönemim, baskın karakter bir baba ve üzerinde disiplin ve baskı hissetmeye görsün isyan eden bir oğul düşünün. Her an, en olmayacak konularda hırgür çıkması işten değil. İşte böyle bir kavga sonrası bu baba – oğul brüt 100 metrekare bir evde tamı tamına bir sene boyunca birbirlerini görmemeyi, görmezden gelmeyi başarıyor, birbirlerine ne bir cümle, ne bir sözcük sarfetmeden aylar geçiriyor. Bana kalsa daha da sürdürürdüm de babam bir noktada normalleşmeye yönelik o ilk adımı atmıştı :)


Benzer bir görmezden gelme, yok sayma cemiyet veya iş hayatında da olabiliyor, kindar tarafım bana bunu da yaşatmıştır illa ki. O yüzden daha büyük ölçekte böylesi bir yok sayış mümkün olabilir gibi geliyor bana, hele bir de daha üst, yetki sınırsız, cezalandırma yöntemi karanlık bırakılmış başka bir oluşumun, ‘İhlal’in değneği ortadayken.

Şehir ve Şehir’i ilk okumam esnasında Ul Qoma ve Beszel arasındaki ihtilaflı bölgelerde, şehir sakinlerinin de görmediği bir üçüncü şehir ‘Orciny’nin varlığının şifreleri anlatıma dahil olduğunda muazzam bir hayal gücüyle karşı karşıya olduğumu düşünmüştüm. Kitabın sonlarına kadar bu beklentiye sarılsam da fantastiğe rahatlıkla kayabilecek yüksek potansiyelli bir hikaye bir noktadan sonra yazarın yoğun pozitivist yaklaşımıyla sıradanlaşıyor maalesef. Bu kurgu bir polisiyede heba edilmeyecek kadar değerli oysa ki.

Ama yine de benden helalinden bir 7,5...



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Mutantın Alpha’sı, Gamma’sı, Omega’sı...

Nils Holgersson ve Morton: Sapasağlam Bir Çocukluk Nostaljisi...

Cassandra Nova: İlk Düşman