İçinden Çizgiroman Geçen Roman: Ağrıyan
Sanırım ilk defa bir romanın sonunu getiremeyeceğim!
Nereden aklıma düştüyse artık, 'Fantastik Türk Edebiyatı'na merak saldım bu aralar. Bu mecrada sadece, ‘Perg Efsaneleri’ ile Barış Müstecaplıoğlu’nun adını duymuşluğum vardı, bir de Doğu Yücel’in ‘Varolmayanlar’ını okumuşluğum. Biraz araştırma karşıma yeni isimler çıkardı. Geriye kalan sadece belirlediğim kitapları alışveriş sepetime eklemek ve bana ulaştırılmasını beklemekti. Gelen kitaplardan da ilk olarak Sadık Yemni’nin 'Ağrıyan' isimli distopik romanına gitti elim.
Okuduğum bölüme kadar açık edildiği kadarıyla Ağrı Dağı’nda yapılan bir deney dünya düzenini kökten değiştiriyor, insana benzeyen yaratıkların istilası başlıyor, birinci – ikinci – üçüncü dalga derken dünya nüfus ciddi kayıplara uğruyor. Bu gidişata dur demek üzere bilim adamlarının çalışmalarının yanısıra bu kaosta ortaya çıkan ve sadece bazı 'toromtanır' seçilmişlerin erişebildiği 'Aşkın Yükseliş Katedrali'nin sayılı sakini insanlığı kurtarmak üzere içlerinden birisinin oyunbaşı olduğu sanal gerçek oyunlara dahil oluyorlar. Oyunu kuranlar, senaryoyu belirleyenler kim henüz belli değil. Ağrıyan ilk ikisi başarısızlıkla sonuçlandıktan sonra başlayan üçüncü oyunun hikayesini anlatıyor.
Oldum olası bilgisayar oyunlarından haz almadığımdan mıdır, oyunculardan iki çiftin birbirlerini görür görmez, üçüncü çiftin ise birkaç gün geçmeden çılgınlar gibi sevişmek istemelerinin saçmalığının sürekli okurun gözüne gözüne sokulmasından mıdır ya da karakterlerin mütemadiyen boş muhabbetler içerisinde olmasından mıdır yoksa bu lüzumsuz muhabbetlerde okurun sıklıkla maruz kaldığı kötü espirilerden midir bilmiyorum ama metne dökülmüş bilgisayar oyunu şeklinde özetleyebileceğim bu kitap gayet geniş okunabilirlik bandımın hızla dışına çıkıyor.
Hatta o kadar dışına taşıyor ki hani ‘Bu belki yazarın kötü zamanına denk gelmiştir, tek kitapla karar vermeyeyim, en azından bir diğer romanını okuyayım’ der ya insan, içimden bu kadarı dahi geçmiyor.
Belki de yukarıdaki sıraladıklarım olmasa daha okunabilir, zeka düzeyi daha yüksek konuşmalar içeren, bir yandan da gereksiz uzamayan bir hikaye ortaya çıkabilirdi.
Yalnız bir lafını çok beğendim Sadık Yemni’nin: 'Cehennem tekdüzeliğin baskısıdır'. Öznesi hayat - yüklemi cehennem olan çıkarımlara ulaşabilecek kadar güzel tespit...
'Ağrıyan' ve çizgiromanın kesiştiği noktalara gelirsek..
...
Ferruh Bey başını anlayışla salladı. Kurnaz gözleri etrafı dikkatle kolaçan etmekteydi. Sarp planını yapmıştı bu arada. İki orta yaşlı silahsız çaylağı görünce gevşeyen askerler gafil avlanacaklardı. Kimsenin Ferruh Bey’in asfalta bıraktığı oyuk ayak izlerine, Hulk büyüklüğünde ve kıpır kıpır olan gölgesine falan dikkat ettiği yoktu.
...
...
Oraya da bakmışlardı. Muhtemel personel yemeğin tam ortasında beş masalık kantini de bırakıp başka yere göçmüşlerdi sanki. Yarı içilmiş bardaklar, taze görünümlü, ısırılmış meyveler, belli oranlarda yenmiş sandviçler falan masaların üzerinde durmaktaydı. Yemek sırasında birinin okuduğu çizgi roman, acil taşınma belirtisiydi. Sarp’ın bir zamanlar okumayı çok sevdiği, İyi Saatte Olsunlar Hafiyesi Osman Demir’in Çiftil Meselesi adlı serüveniydi.
...
Belki de Ağrıyan’ın yolu daha çok kereler çizgiromanla birleşecek ama bu okur bunları görebilecek kadar sabır gösteremeyecek gibi görünüyor.
...............................................................
İlk iki yüz sayfanın sonunda bunları yazmıştım ve kitabı bırakmak üzereydim. Kitabın ikinci bölümünün başladığı Gerçeğe Dönüş başlığında bir ışık gördüm herhalde, vazgeçmeyen tarafım okumaya devam etti. Bilgisayar oyunu kurgusundan sıyrılıp, gerçek hayata dönmesiyle birlikte anlatı tam tersi bir duruma büründü. Ağırlaşan ve keyiflenen yazım dili, gereksiz muhabbetlerden arındırılmış akıcı bir anlatı, soru işaretlerini kısmen de olsa ortadan kaldıracak şekilde ayrıntılandırılan distopik dönüşüm, artan okuma keyfi... Adeta iki farklı yazardan ortak bir öykü okuyor gibiyim.
Kararsızım!
Hangisi gerçek Sadık Yemni?
Yorumlar
Yorum Gönder