Legs Weaver #3 - Çözücü
Legs Weaver, Nathan Never evreninin serbestçe, matrakça ve alabildiğine özgür yorumlandığı bir mecra olmaya üçüncü sayısında da devam ediyor. Maceraya konu olan geleceğin popüler ancak metin ya da alt metin ayrımı yapmadan bomboş olarak niteleyebileceğimiz bir çizgiromanından hareketle, yazar Michele Medda’nın bu sefer gündemine aldığı ve hunharca taşladığı mevzu çizgiroman, özelinde de ana akım Amerikan çizgiromanı ekolü ve çizgiroman okuru..
‘Kanlı canlı ve çizgiromanıyla aynı isimli bir karakter’den yola çıkılarak hazırlanan Çözücü hikayelerinin başarısından muzdarip, entelektüel çizgiromanların ısrarcı ve haliyle başarısız yayıncısı ego tatmini peşindedir. Yaşadığı ezikliğin ve hezimetin çıkış yolunu da sokaklarda kendine göre adaleti sağlayan bu gayet maço Çözücü karakterinin maskesinin düşürülmesinde görmekte, gizeminin ortadan kalkmasıyla da popüleritesinin söneceğine, ilginin kendi çizgiromanlarına kayacağına inanmaktadır. Alfa Ajansı’nın kapısını bu amaçla çalmasıyla birlikte Legs için çizgiromanla dolu bir macera başlar..
Hikayeyi okurken farkettim ki biz çizgiroman okurlarının alnında bir ‘kaybeden’ etiketi var. Legs’in bu hikayesi özelinde, çizgiromancı bir karakterin bilinçaltı saldırganlığının ve vahşetinin bilinç düzeyine çıkmasıyla önce Çözücü alter egosuna, sonra da ‘Maskeli Kahramanlar Irkı’ deliliğine bürünmesi, yine bir diğer çizgiromancı karakterin hayatı boyunca yaşadığı kaybeden sendromu sonrası benzer şekilde süper kahraman olma çılgınlığına sürüklenmesi ya da Legs’e sırılsıklam aşık, sünepe komşu tiplemesi Rick’in yine azılı bir çizgiroman okuru ve koleksiyoncusu olması..
Ve kendi kendini besleyen döngü.. Legs’in kendi maceralarının yayın haklarını satması üzerine yayınlanmaya başlayan çizgiroman serisinin ilk sayısının gayet tanıdık kapağı..
Kapak demişken Mario Atzori imzalı kapaklardaki Legs yorumunun üzerine bir Bonelli kadını tanımıyorum. O kadar da şahane yani..
‘Kanlı canlı ve çizgiromanıyla aynı isimli bir karakter’den yola çıkılarak hazırlanan Çözücü hikayelerinin başarısından muzdarip, entelektüel çizgiromanların ısrarcı ve haliyle başarısız yayıncısı ego tatmini peşindedir. Yaşadığı ezikliğin ve hezimetin çıkış yolunu da sokaklarda kendine göre adaleti sağlayan bu gayet maço Çözücü karakterinin maskesinin düşürülmesinde görmekte, gizeminin ortadan kalkmasıyla da popüleritesinin söneceğine, ilginin kendi çizgiromanlarına kayacağına inanmaktadır. Alfa Ajansı’nın kapısını bu amaçla çalmasıyla birlikte Legs için çizgiromanla dolu bir macera başlar..
Hikayeyi okurken farkettim ki biz çizgiroman okurlarının alnında bir ‘kaybeden’ etiketi var. Legs’in bu hikayesi özelinde, çizgiromancı bir karakterin bilinçaltı saldırganlığının ve vahşetinin bilinç düzeyine çıkmasıyla önce Çözücü alter egosuna, sonra da ‘Maskeli Kahramanlar Irkı’ deliliğine bürünmesi, yine bir diğer çizgiromancı karakterin hayatı boyunca yaşadığı kaybeden sendromu sonrası benzer şekilde süper kahraman olma çılgınlığına sürüklenmesi ya da Legs’e sırılsıklam aşık, sünepe komşu tiplemesi Rick’in yine azılı bir çizgiroman okuru ve koleksiyoncusu olması..
Bunların hepsi mi tesadüf!
2001 senesinden beri yakın ilişkide bulunduğum ve bu süre içerisinde Dan Brown romanlarından başka bir kitap okuduğuna denk gelmediğim eşim bile geçenlerde elimde tuğla gibi ‘Ecinniler'i gördüğünde ‘Çizgiromanlarından sonra Dostoyevski sana ağır gelmesin. Ne bileyim Rus edebiyatı işte..’ lafını edebiliyorsa belli ki biz çizgiroman okurlarının diğerleri üzerinde yarattığı algıda bir sorun söz konusu. Cemiyet hayatında ya da 'Linkedin - kariyer.net' gibi platformlarda ‘Çizgiroman ilgi alanımdır, bakın işte çizgiroman üzerine bir bloğum bile var!’ gibi farklılığımıza dikkat çekmeye çalışan hareketler belki de bir çuval inciri berbat etmekten başka bir şey değil! Korkarım çizgiroman okurları olarak hepimiz dışarıdan biraz ‘Big Bang Theory’deki o geek – nerd tiplemelere benzetiliyoruz, 'sünepe' damgasını yiyoruz..
Ve bu sayıdan da Legs’in sadece dördüncü duvarı aşmakla kalmayıp panelden fırlayıp çerçeveyi tutan eline takıldığım kare..
2001 senesinden beri yakın ilişkide bulunduğum ve bu süre içerisinde Dan Brown romanlarından başka bir kitap okuduğuna denk gelmediğim eşim bile geçenlerde elimde tuğla gibi ‘Ecinniler'i gördüğünde ‘Çizgiromanlarından sonra Dostoyevski sana ağır gelmesin. Ne bileyim Rus edebiyatı işte..’ lafını edebiliyorsa belli ki biz çizgiroman okurlarının diğerleri üzerinde yarattığı algıda bir sorun söz konusu. Cemiyet hayatında ya da 'Linkedin - kariyer.net' gibi platformlarda ‘Çizgiroman ilgi alanımdır, bakın işte çizgiroman üzerine bir bloğum bile var!’ gibi farklılığımıza dikkat çekmeye çalışan hareketler belki de bir çuval inciri berbat etmekten başka bir şey değil! Korkarım çizgiroman okurları olarak hepimiz dışarıdan biraz ‘Big Bang Theory’deki o geek – nerd tiplemelere benzetiliyoruz, 'sünepe' damgasını yiyoruz..
Ve bu sayıdan da Legs’in sadece dördüncü duvarı aşmakla kalmayıp panelden fırlayıp çerçeveyi tutan eline takıldığım kare..
Ve kendi kendini besleyen döngü.. Legs’in kendi maceralarının yayın haklarını satması üzerine yayınlanmaya başlayan çizgiroman serisinin ilk sayısının gayet tanıdık kapağı..
Kapak demişken Mario Atzori imzalı kapaklardaki Legs yorumunun üzerine bir Bonelli kadını tanımıyorum. O kadar da şahane yani..
Yorumlar
Yorum Gönder