Hellingen'in Son Dönüşü



Fumetti aleminin nitelikli ve derinlikli kötüsü Hellingen'in başrolde olduğu altı sayılık uzun bir hikaye beklentisi olanlar...

Kurgusunun her geçen sayıyla birlikte biraz daha keyifsizleşmesi nedeniyle seriyi 100’lü sayıların henüz başlarında bir yerlerde takip etmeyi bırakmış, sadece tavsiye edilen sayıları edinen (ki nedense bunlar hep Boselli imzalı metinler) bir okur olarak Hellingen’in geri dönüşüne denk gelecek 212. sayının geri sayımına neredeyse iki yıl önce başlamıştım, tıpkı bundan yıllar önce, ‘Kabus’un yayınlanacağı Klasik Maceralar cildindeki sabırsız bekleyişim ve günleri saymam gibi. Önyargı genelde olumsuz bir anlam taşır ama Hellingen’e karşı en olumlusundan önyargılıyım, bunu da kabul ediyorum. Efsanevi ‘Kabus’un başrolünde yer alan Hellingen’in o farklı aurasıyla her geri dönüşü bende ‘Acaba yeni bir ‘Kabus’ mu okuyacağım?’ beklentisini yaratıyor...

Gerçi şimdiye kadar kimse Sclavi olamadı ya neyse...


Kapağında Akronluları görünce insan ister istemez Hellingen ile bağlantı kuruyor, hele bir de peşisıra gelen henüz ilk kapakta Hellingen adını görünce, Hellingen’in bir kez daha dönüyor olduğunu bilince.

Zaten Akronlu demek Hellingen demek de değil mi! Bu ikisini hiç ayrı görmedim ki, hiç ayrı düşünmedim ki...

Şimdiye kadar...

Dolayısıyla tahminim, an itibariyle raflardaki Lal Zagor serisinin 212. ve 213. sayılarının uzun bir hikayenin ilk iki bölümü olması. Hatta tahminin çok daha ötesinde bu durum, bir kesinlik, bir mutlaklık, bir aksi düşünülemezlik hali. Bu hisle çevrilmeye başlanan 212. sayının sayfaları bir türlü Hellingen ile kesişmiyor. Ortalara yaklaşırken anlıyorum ki karşımdaki, birazdan sonlanacak kısacık bir macera. Ki bu ilk hayal kırıklığı!

Madem öyle, Zagor adına bana sunulanla mutlu olmanın yollarına bakıyorum. Diyorum ki, en nihayetinde kilometre taşı bir sayı... 600... Dile kolay... Özel olması gereken, yayınlandığında ortalığı yıkacak bir sayı. Beklentim ve şartlanmam bu yönde. Gerçi ortalarına kadar geldiğim bu sayıda da bu seriden vazgeçişimin şifrelerinden bolca var ama acaba bir anda birşeyler değişir mi umudunu korumaktayım...

Ama umut da bir yere kadar ve o yere vardığımda anlıyorum ki bu milat için fazladan yapılan tek şey sayfaların renklendirilmiş olması. Ne güzel yapmışsınız, cicili bicili olmuş olmasına da renklendirirken içeriği unutmuşsunuz. Hani nerede dalya denen bir sayıya yakışacak o unutulmayacak Zagor öyküsü?!!


Elimizdeki, Jacopo Rauch metinli Ferri çizimli yukarıda örneklediğim üzere zeka yoksunu diyaloglarla taçlandırılmış zayıf bir hikaye. Lüzumsuz! Doğrudan zaman kaybı! Bu sayının günahını anca, şimdilik tek sayı olarak görünse de sonraki Hellingen'li maceraya bağlanması ve kilit önem taşıması temizler...

213. sayı ise merak uyandırıcı bir girizgah ancak yorum yapmak için bana kalırsa çok erken. Bu uzun hikayenin bir 'saga'ya mı dönüşeceğini yoksa alalade uzun bir hikaye olarak mı kalacağını Burattini'nin sonraki sayılardaki performansı belirleyecek!

Ocak ayında raflarda olacak 214. sayı (orijinal 602) ise farklı bir öneme sahip: 2 Nisan 2016’daki vefatından önce Ferri'nin sadece bir kısmını çizebildiği son Zagor sayısı 😢

Çizimlerin devamını Sedioli ve Verni getiriyor...



Eklenti #1

214. sayıyla birlikte katman katman ilerleyen bir dönüş hikayesi okumaya başladığımı düşünüyorum, hani şu parça parça olup da finalde toplanacaklardan, neden - sonuç ilişkilerini deşmeye başladığımızda her sayının ayrı bir önem kazanacağı türdekileden. Bu öyküye dair umudum devam ediyor...



Eklenti #2

215. sayıyı okuduktan sonra düşüncelerim olumsuza doğru meyletmeye başladı. Şu anda sırf Hellingen markası için kendimi okumaya zorunlu hissettiğim bir hale büründü öykü. Böyle bir cevher gayet alelade bir kurguya kurban veriliyor sanki. Umarım yanılırım, umarım bir sonraki sayıda şu ana kadar zemini hazırlanan şahlanışa tanık olurum...



Eklenti #3

Bir 'Kabus' bekliyordum, olmamıştı; Burattini bir Sclavi değildi. Bunun baştan kabulüyle daha hazmedilir hale gelebilirdi bu Hellingen deneyimi. Öyleyse son iki sayıya geçmek yerine baştan başlamalıydım bu 'saga'ya, hem bu ön kabulle, hem de kesintisiz bir okumanın arttırabileceği okuma keyfi ihtimaliyle...

Zagor hikayelerine çok yakışan, finale doğru giderken nihayet yükselişe geçen o mistik havanın ve çözümlemenin maalesef bir oldubittiye gelmesi, özellikle bundan hoşlanmadım bu hikayede. Oysa fena da açılmamıştı, karakterler ve kurgu detaylandırılmıştı, yakın dönem Zagor hikayelerinin vasatlığının üzerinde seyrediyordu...

Zagor'un sıkça tanıklık ettiğimiz celallenmeleri ve alayına isyan duruşu, ordunun çıkar ilişkileri bağlamında ne kadar tehlikeli işbirliklerine gidebileceği ve bu çerçevede kahramanımızın beklenildiği üzere otoriteyle çatışmaları. Bilindik Zagor kalıplarının bir tekrarıydı aslında ama o bahsetmiş olduğum 'elimizdekinin bir Sclavi metni olmadığı'nın ön kabülüyle okutuyordu kendini...

Yine de son tahlilde söyleyebileceğim: Hellingen’in, bilmediğimi fark ettiğim geçmişini derinleştirme dışında öyle pek de akılda kalacak bir hikaye olmadı benim için...


Ama bir de büyük bir üstattan o son Zagor paneli var ki işte o asla unutulmayacak, yadigar kalacak...



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Mutantın Alpha’sı, Gamma’sı, Omega’sı...

Nils Holgersson ve Morton: Sapasağlam Bir Çocukluk Nostaljisi...

Cassandra Nova: İlk Düşman