Batman Noel


Ofisine girdim. Henüz gelmemişti.

Sekreteri beni içeri aldı. İnsanın neden sekreteri erkek olur ki :)

O ofis ortamı için çok sıradışı bir durum olarak masasının üzeri her zamanki gibi İngilizce ve Türçe çizgiromanlarla doluydu. Yığının en üzerinde ise birkaç Noel cildi. Satış noktalarına ulaşalı daha bir gün olmamış, görmemişim bile. Tutamadım kendimi, tekine uzanıp, incelemeye başladım. Önce titiz bir biriktirici olarak Hellboy Geceyarısı Sirki cildinin kapağındaki (teknik adı her neyse, ben ona selefon diyeceğim) selefon hatasını aradı gözlerim doğal olarak. Mükemmel, bu ciltte o sorundan eser yok.

Sonra kapakta Lee Bermejo ismini gördüm, tanıdık gelmedi açıkçası. Ama panellerin ince işçiliğinin o üstünkörü incelemesinde dahi neden daha önce tanımadığıma hayıflandım. Çizimleriyle mıhlayan bir albüm kesinlikle.

Peşisıra kaligrafiye daha doğrusu fontlara hayranlıkla bakmaya başladım. İnsan fonta bakar mı diyeceksiniz ama oluyor işte. Bir soru kafamı kurcalıyordu, Scrouge hikayesi anlatılırken tercih edilen o harika yazı karakteri orijinal baskı ile aynı mıydı?


Ardından bir çocuğa ve ondaki Pollyanna’ya takıldım. Ölmek üzere olan bir çırpı demetine asılmış üç süs: Kırık bir bira şişesi, bir teneke kutu ve dandik bir plastik asker. Yokluk içerisinde büyüyen bir çocuğun noel ağacı ve o noel ağacını bir an evvel babasına göstermek için duyduğu arzu. Çocuğun içindeki sebepsiz mutluluğa, umuda, sevgiye bak sen. Tüylerim diken diken oldu o anda, itiraf ediyorum gözlerim buğulandı. Hele üzerine kötü bir gün geçiren babası tarafından terslenince... Son birkaç senedir çocukların üzerinden yansıtılan duygusallığa, acıya, ayrımcılığa, eşitsizliğe çok daha duyarlıyım ki biliyorum bu halimin baba olmakla bayağı köklü bir bağlantısı var. Artık zokayı yutmuştum, yazar beni istediği yere çekip götürebilirdi.

Bu noktadan sonra artık cildin başına dönüp Jim Lee’nin giriş yazısını okuyabilirdim. Bugüne değin önsözlerde ‘Bu kitap rezil gibi, çizerde hiç iş yok...’ türü ifadeler okumadım tabi ki. Beklenildiği üzere Jim Lee’nin eski öğrencisi Bermejo hakkında bir güzellemesiydi bu yazı da. Ama bu sefer Bermejo sonuna kadar hak ediyordu övgüleri.

Sonra patron geldi, Noel hakkında lafladık. Konuşmanın bir yerinde Noel’in orijinal cildinden Joker’in ‘Play fair!’ dediği paneli gösterdi ve bana ‘Sen nasıl çevirirdin bunu?’ diye sordu. Kitabı henüz okumamıştım, dolayısıyla öncesini bilmediğim için Ertan’dan olayın buraya nasıl geldiğini açıklamasını istedim. Açıkladı. Bunun üzerine ‘Düzgün oyna!’ dedim. Anlatmaya devam etti. Balon 'Adil oyna!’ şeklinde çevrildiğinde içine sinmemiş. ‘Türk dili üzerine kafa patlatmış insanlarla konuştum’ dedi, ‘Günümüz Türk dili olumsuzluk üzerine kurgulanmıştır. Yaramazlık yapma der bir anne iyi çocuk ol demez. Memura rüşvet alma der, işini dürüst yap demez.’

O bunları anlatırken ben de içimde iyiden iyiye artan ‘Acaba ne yazıyor!’ merakıyla Türkçe baskısında ilgili sayfayı bulmaya çalışıyordum. Buldum... Hile yapma!

Hiç düşünmemiştim ama haklılık payı vardı...


Ne mutlu ki birileri bunların mücadelesini veriyor, içine sinmesi için çaba sarfediyor. Hiç uğraşmasa, bir son okumadan geçirip kitapları baskıya gönderse satmayacak mı sanki, satacak. Hem de havada karada!

İşine gösterdiğin bu özen ve böylesi saygı için teşekkürler sevgili Ertan Ergil!

Aradan sayılı gün geçti ve albümü okudum. Üzerimde hala o ilk karşılaşmamızdaki etkisi var mı diye sorsanız, ‘Yok’ derim açıkçası. Bir batılı gibi yetiştirilmiş olmama rağmen Noel, Noel’in taşıdığı anlam tam olarak kavrayabildiğim bir durum değil sanırım. Noel mi, yeni yıl işte, yeni umutlar, ertelenen mutluluklar için yeni bir fırsat, benim için bundan ibaret. Batman’in de o kültürün bir parçası olmasına rağmen Noel’e uygun davranabileceğini düşünmüyorum. Daha doğrusu kabul edemiyorum. Daha daha doğrusu Noel olsa da olmasa da bu acımasız suç savaşçısının aynı şekilde tepki vereceğini sanıyorum. Çocuğu bir güzel korkutacağını söylerken de o maskeyle birlikte büründüğü, bürünmek zorunda olduğunu hissettiği o psikolojiyle sarfediyor o sözleri. 'Yapma, kahraman olmanın ne olduğunu göster.' derken de bana kalırsa Noel'e özel bir tavır değil bu sergilediği...

Tabi bunlar ilk okumadan sonra bana hissettirdikleri ama kesinlikle ikinci bir okumayı hak ediyor, hem de en kısa zamanda!

Unutmadan, fontlarla ilgili kafamı kurcalayan bir soru vardı ya, gördüm ki aynıymış...


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Mutantın Alpha’sı, Gamma’sı, Omega’sı...

Nils Holgersson ve Morton: Sapasağlam Bir Çocukluk Nostaljisi...

Cassandra Nova: İlk Düşman