İçinden Çizgiroman Geçen Roman: Dup Dup Çedene


Atilla Atalay ve Sıdıka müstesna kişiler nazarımda. İlişkimiz, yılların ister istemez ayırdığı ve araya bir soğukluk girdiği farz edilen ama tekrar karşılaşıldığında küskünlüklerin, karşılıklı suçlamaların yaşanmadığı, unutuluşların sorgulanmadığı, kaldığı yerden devam eden dostluklar gibi. Yirmi yıl öncesinin hissiyatını yaratıp yaratamayacağının ürkekliğiyle bir türlü elime alamadığım, kitaplığımdaki taa Telos dönemi baskılarının bir denemesiydi birkaç ay önceki ‘Sıdıka’ yeniden okuması. Hayal kırıklığı yoktu. Genç bana nasıl hitap ettiyse olgunluğuma da o kadar iyi gelmişti...

Sonra ikincisi geldi; DUP DUP ÇEDENE. Berserk’in ‘sert’ içeriği nedeniyle artık raflarda olamayan dördüncü sayısının peşinde kendimi karşısında bulduğum, sahaf rafından beş liraya çekip çıkardığım bir kitap. Hiç beklenmedik. Tamamen plansız. İlkinden sonra bu yeni kitaba daha bir hevesliyim sanki. Okuyorum. Gerçi benimki pek de okuma gibi değil, o kadar keyifli gidiyor ki hikayeleri tüketmek için zamana karşı bir yarış adeta. Formül yine aynı, gülmece ve hüzün bir arada; tıpkı o hala severek izlediğim ve ‘zamansız’ olarak nitelediğim Ertem Eğilmez filmleri gibi. Sanırım mizahın ve hüznün kararında birlikteliği bu beğenimin sırrı. Samim Saka şebekliğinde onlarca hikayenin ardarda okunmasının sıkması kadar sadece yürek burkanlardan oluşması da yorardı okuru...


DUP DUP ÇEDENE’den kendime aldığım bir kaç not da var. Sıdıka’nın ‘dördüncü duvar’ı yıkmış bir karakter olduğunu Kenar’ın da dahil olduğu ‘Sanal Baba’ hikayesiyle öğrendim...

- Alo Sıdıka. Benim sevgilim, Kenar. Cep telefonumun kartını değiştirdim de onu söylüycektim. Yeni numaramı veriyorum Sıdıka, yazsana. Yaz bi kenara. Yaz kızım.
- Mute.. Kes sesini Kenar. Zaten moralim bozuk...
- Moralin mi bozuk? Nen var Sıdıka.. Nen kızım...
- Lan sözde beni adım adım takip ediyosun. Geçen haftaki HBR Maymun’u okumadın mı sen. Hani benim bi tane sanal bebeğim vardı...
- HBR Maymun mu? Yoo... Eskiden bi tek Gırgır okurdum Sıdıka ama dağılınca bıraktım. Mizah dergisi okumuyorum artık.


Samim Saka’nın tiradını da illa hatırlanması gerekenler arasına katıyorum; ‘Yaz Aşkı’ isimli hikayeden...

- Bak Sıdıka, bir aşk cinayetinin arefesindeyim. Sevgilimi onun sevgilisini ve kendimi, yalnızca sevgilimi, yalnızca kendimi, yahut sadece sevgilimin sevgilisini, sevgilimle onun sevgilisini, kendimle sevgilimi veya kendimle sevgilimin sevgilisini öldürmek üzerine altı ayrı cinayet tasarım var. Şimdi gereksiz yere kızkardeş alternatifini de sokmayalım araya. Kafam karışacak.


İçinden geçen çizgiroman kırıntıları ise ‘Sanal Anne’ hikayesinde karşıma çıktı...

- Aman onların da alayı manyak. Daha alırkenden biliyolar bakamiycaklarını yine de alıyolar. Sorumluluk geliştiriyomuş, peh... İnsanda biraz sorumluluk olsa bakamiycağı bebeği almaz. Kız, ormandaki ayılara tamagotçi versen onlar bile daha iyi bakarlar vallahi.
- Orası öyle tabi. Bugün, Tarzan’ı maymunların; Tarkan’ı ise kurtların büyüttüğünü unutmamak lazım. Ayıların bakıp büyüttüğü bir sanal bebek kimbilir nasıl olur. İlahi kız anne. İhihi... Ne tuhaf bi örnek verdin. Nerden de geldi aklına. Ahu hu...


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Mutantın Alpha’sı, Gamma’sı, Omega’sı...

Nils Holgersson ve Morton: Sapasağlam Bir Çocukluk Nostaljisi...

Cassandra Nova: İlk Düşman