Bilka baskıları: Hayalet çizer mi yoksa fotokopi mi?


Geçtiğimiz günlerde, 90'lardan bir sayfa bizleri tarih olarak bunun da öncesine, dönemin yayın cambazlıklarına, yöntemlerle ilgili keyifli bir aydınlanmaya sürükledi...

Bilka Örümcek Adam 130. sayıdan, Örümcek ile Punisher arasında geçen ve çok hoşuma giden bu diyaloğu paylaşmamla başladı tüm mevzu...




Mavi Cellat (ki artık Mavi Kaplan değil 😉) :
Serserilerle dövüşürken onların metodunu kullandığım için vicdan azabı çekmem.
Ama bunlar asker... Ben de bir zamanlar askerdim... Görevlerini yaptığına inanan kişileri katletmek istemem...

Örümcek Adam :
Vay be! Demek içinde bir insan var...

Mavi Cellat :
Evet. Ben insanım. Bu benim en büyük dezavantajım... Ama beni durdurmasına izin vermeyeceğim...
Bu da benim güçlü yanım... 


Punisher'ın kendine dair bu zaaf itirafı benim için şaşırtıcıydı. Zaaf mevzusu üzerine gelebilecek yorumları beklerken bir dostumuzdan gelen görüş oyunu bambaşka ve beklenmedik bir alana çekti. Bu görseli paylaşmam üzerine dostumuzun söylediği, dönem panellerinin sandığımızın aksine orijinal olmayabileceği, çizgiyi - çiniyi bilen bir bilekten çıkmış olma ihtimali idi. Bu düşüncesinin neden doğru olabileceğini de söz konusu paneller üzerinden ince ince anlatıyordu. Açıkçası, hayalet çizerlerin ellerinde, kalitenin en diplerde olduğu o nefretlik dönemi (altmışlı sayılarla yüzonlu sayılar arasındaki albümler) bildiğimden söz konusu baskıdaki fersah fersah öte kalite bana doğrudan orijinal çizimlerin kullanıldığını düşündürüyordu. Bana göre, böylesi yetkinliklere haiz hayalet çizerler yoktu Bilka kadrosunda ancak araştırılması - tartışılması gereken önemli bir iddiaydı. Kıyaslamayı daha sağlam temellere oturtmak üzere sayfanın orijinalini de bulup buluşturdum hemen...



Bilka panelleri hakkındaki bu son görüş üzerine hemen o gün acil toplanan çizgiroman sevdalıları konuyu enine boyuna tartıştı. Araştırmacı ve belgelemeci tarafım, muhabbet derinleşip güzel noktalara kaydıkça ‘Bunlar suya yazılan sözler olmasın, konuşulanları belgelemek elzem!’ diye beynimi kemirmeye başladığından ortaya aşağıdaki gibi bir dokümanter çıktı. Şunu belirtmem gerekiyor ki aşağıdaki kişiler hayal ürünü değil gerçek, söylemleri de harfiyen aynıdır. Sadece gizli kimliklerine duyduğum saygıdan dolayı isimler yerine uyduruk sembolik kısaltmalar kullanılmıştır...

Pizagor : Bilka’nın Örümcek Adam serisinde 112. sayıyla birlikte değişen baskısında, bugüne değin orijinal olarak düşündüğümüz sayfaların da hayalet çizerlerce kopyalanmış olabileceğine dair bir görüş söz konusu. Sizler ne dersiniz?

BOB : Aydınger, ışıklı masa yada ne olursa bir kopya için çok detaylı bir çizim… Sanki direk siyah beyaz çoğaltma gibi duruyor...

FDO : Bazı ufak detaylardaki titremeler ve hafif şaşmalar, bana kopya olduğunu düşündürttü. Kopya ise çok ince işçilikli bir kopya olsa gerek. Fotokopi ise rezalet bir fotokopi olabilir. Fotokopiden kastım, artık o dönem ne varsa.

BOB : Rezalet bir fotokopi gibi duruyor... 😂

FDO : İlk panelin sağındaki balon hat titremeleri bana çizer işi olduğunu düşündürttü ama çoğaltmada da öyle bozulma olabiliyor mu bilmiyorum.

BOB : O zaman photoshop olmadığı için balonları nasıl kapatıp temizliyorlardı bilmiyorum... Mesela "ARKADAŞIM" diye başlayan ilk panel en sağındaki balonda orjinaline göre çok farklı... Ama resimlerin bu kadar düzgün kopyalanıp balonlarda aynı estetiğin olmaması kopyalama olmadığını gösteriyor zaten... Örümcek Adam’daki 100. sayı öncesi kopyalar bariz...

Pizagor : Bu arada ben de kopyalama yapılmadığını düşünüyorum. Arka plandaki yazılar bile olduğu gibi duruyor.

DAB : Daksil ile temizlemiş olabilirler. Felicia diye başlayan balonda kenarlar ve balon içindeki lekelerde belli oluyor kısmen.

FDO : Bir zamanlar comics yayıncılığı... 😓

DAB : Siyah bölgelerin yoğun olduğu kısımlarda da beli fotokopi izleri. balon içi temizliği yaptıktan sonra fotokopi ile kopyası alınıp balonları yazıyorlardı muhtemelen. grafikleri rapido + milimetrik karton ikilisi ile hazırladığımız dönemlerde daksil çok yardımcı olurdu bize. bir paragraf yazı yazmışsın şablon ile bir harf yüzünden güme gitmiyordu sayesinde...

Pizagor : Peki öyleyse fotokopi 80'lerde yok muydu, niye aydıngere kopyalanıyordu?

FDO : Aydıngere de nasıl oluyor hiç görmedim, sadece ortaokulda ya da lisedeki resim derslerinden falan aşinayım. Aslında gayet kullanışsız, şeffaf ama kalın, en ufak bir darbede yüzeyinde faça oluşan bir kağıt. Belki o kalın şeffaflığı yüzünden doğrudan orijinal basimin üzerine konup direkt çiniye geçiliyordur, kim bilir.

DAB : Aydıngerden klişe yapımı daha kolaydı. öbür türlü kartondan karanlık odada film alınması filan gerekiyordu. ekstra masraf bir nevi...

ACX : Tüm bunlar dijital malzeme parası vermemek için mi? O dönem dijital midir tartışılır tabii.

Pizagor : O dönem dijital herhangi bir şey yoktur. Şimdi ise tüm bu emeğin karşılığı 100 dolar...

DAB : Telif ödememek içindir herhalde. zaten dijital bişi yok. Telif ödeyip alsalar bile fotokopi alacaklar neticede.

ACX : Forumda denk gelmiştim galiba, Long Halloween'da da dijital malzeme yok deniyordu sanırım. Bu devirde halen nasıl dijitale aktarılmamış enteresan...

FDO : O dönem malzeme nasildi acaba... Tay, fumetti malzemeleri nasıl alıyordu acep... Filme çekilmiş sayfalar geliyordu muhtemelen. Mizah dergilerinden biliyorum, her çizgi roman sayfa orijinali filme çekilip %30 ya da %40 bir küçülme payı ile kartona çekilirmiş, buna film diyorlar olsa gerek. Hatta bu filme çekilmiş sayfalar da film kutularında arşivleniyor diye biliyorum Leman'dan.

DAB : Artık dijitale geçtiler.

FDO : Sırf bunlarla uğraşan ve kretuar kullanan klişeciler vardı galiba.

DAB : Tay telif ödemiş mi?

FDO : Ödedi sanıyorum. Bir zamanlar Bonelli 'nin en büyük sitemi Türk yayıncının telifleri geciktirmesi tarzı şeyler olduğunu okumuştum bir yerlerden.

DAB : Hımmm... enteresan, benim gözüm dönem yayıncıları pek yanaşmazdı telif ödemeye. haksızlık ediyormuşum. 😀

FDO : Anlaşma için İtalya 'ya gidenler de sürekli eğlence alemine akiyormus. Gene aynı yazıdan ama kaynağı hatırımda değil. Bir kısmı telifli, bir kısmı telifsizmis. Ama Tay 'ın basımları iyiydi Allah için. En azından benim gördüklerim.

DAB : Film dediğimiz eski analog fotoğraf makinelerinde kullanılan malzeme. aynı pozlama mantığıyla çalışıyor. sadece daha büyüğü. Tay telifli çalışmışsa malzemeyi filme aktarılmış halde almıştır o zaman.

FDO : Eskiden ne zormus bu işler. Yayıncılığı geçtim, grafik tasarım ölümmüş adeta. 2000 sonrası grafikerler nispeten daha şanslı. Bilgisayar el ayak oldu teknik anlamda. Şimdi sadece tasarıma ce uygulamaya kafa yoruluyor ki o bile inanılmaz zor bisey. Eskiden bu zorluğa bir de teknik zorluklar ekleniyormuş.

DAB : Çalıştığım ajansa 1991 de filan gelmişti ilk pc. siz bilmezsiniz belki sadece mavi ekran word vardı. bir de banner diye bi program eski çizgiroman logolarındakine benzer. şekilli yazılar vardı hazır şablon.

FDO : DAB Abi, bugün bile grafikerlik bana çok zor ve sıkıntılı geliyor. Patronlarımdan birinin grafik ajansı var hem Bursa hem İstanbul 'da, arada bazı çizim işlerini yapıyorum ama tasarım kısmı ölüm gibi geliyor. Ofiste de var bir grafikerimiz. Sen nasıl baş ediyorsun abi? Alışma meselesidir gerçi ama adamda sinir bırakmaz herhalde grafikerlik...

DAB : Tasarıma müdahale edilmeyince, yumurta kapıya dayanmadan işi planlayınca iyi ama bizde o şekil çalışma yok.

FDO : Masabaşı ve görsel çilekeş meslekler kategorimde ilk üçte her zaman. Bir paragraftaki koyu renk yazılı vurguyu bile göremeyecek kadar kör adamlar sırf işi ısmarlıyorlar diye nasıl saçma sapan müdahaleler ve gereksiz fikirlerle geliyorlar Allah biliyor.

DAB : Eskiden çok idealist bir şekilde işin doğrusunu önerirdim müşteriye, sebepleri ve olması gerekenleri filan ikna etmeye çalışırdım. uzunca bir süredir bıraktım. malum bizim insanımız parası olunca kendisini hem grafiker, hem doktor yeri gelir pilot gibi görür.

FDO : Kesinlikle.

DAB : Parayı veren düdüğü çalar diyorum, hiç umurumda olmuyor işin niteliksizliği filan...


Muhabbetin sonlandığı yer burası olmadı ancak bu noktadan sonra konuşmalar grafik tasarımcının çilesine kaydığından dokümanterimize dahil etme gereksinimi duymadım 😉

Orijinal ve Bilka baskısı görsellerin kıyaslaması bir noktayı daha aydınlatıyor; dönemin kaligraflarının da bir nevi tercüman gibi çalışıyor olduğunu. O dönem albüm baskısında tercih edilen küçücük boyutla birlikte balonlar da ufaldığı için muhteviyatın da o alana sığacak hale getirilmesi gerekiyordu. Bu nedenle orijinal balonun içeriğinden, o anlamı az çok verebilecek konsantre Türkçe bir balona geçme gerekliliği sonucu kaligraflar da ikinci bir Türkçe’den Türkçe’ye tercüman gibi çalışıyor ve dile dair tüm hünerlerini sergiliyor olmalı. Tıkandıkları yerde tercih edilen bir diğer uygulama ise panele müdahale edip konuşma balonlarını büyütmek şeklinde olmuş. Zahmetli ve işçilik sıkıntılı ve bol sırıtmalı bu tercihin uygulandığı yerler kadar, unutulup çizimlerin üzerinde yazıların kaldığı, panelin tahrif edilmesinin atlandığı çokça sayfa da albümlerde okurun karşısına çıkmakta...

Ahhh Bilka, sen ne kadar güzel ve cevher dolu bir dönemsin... 😃


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Mutantın Alpha’sı, Gamma’sı, Omega’sı...

Nils Holgersson ve Morton: Sapasağlam Bir Çocukluk Nostaljisi...

Cassandra Nova: İlk Düşman