Edge Of Tomorrow


Bazen uçuş şirketinin politikası gereği müstehcen bulunan bölümleri kırpılsa da uzun uçak yolculuklarının olmazsa olmazı izlenen bir ya da birkaç film. 'Edge of Tomorrow' da Doha-Ankara arası uçarken seyretiğim ve deyim yerindeyse bayıldığım bir film oldu...

Bol bol spoiler içeren giriş özetime gelirsek...


Dünya uzaylı istilası altındadır, kaleler düşmüştür. Amerikan ordusunun iletişim subayı, bir nevi ekranlardaki yüzü Albay Cage'e tanıtımını ekranlarda yine kendisinin yaptığı yeni savaş elbiseleri ile düşmana yapılacak saldırıda görev verilir. Ancak Cage kendisinin gerçek bir asker olmadığını söyleyerek ve generali de ince yollu tehdit ederek bu görevi kabul etmez. Az buçuk askerlik yapan herkesin bildiği üzere askerlikte emre itiraz etmek kabul edilebilir bir durum değildir. Tutuklanır, rütbesi alınır, eğitimsiz, savaşma tecrübesi olmayan er Cage olarak bir gün sonraki sahil çıkarmasına katılır. Bu çıkarma dünyalılar tarafı açısından büyük bir yıkım olur...

Bu noktada 'Nasıl yahu, Cage de ölecek, film nasıl ilerleyecek peki!!!' derken olay örgüsü bir anda değişmeye başlamakta... Uzaylı hiyerarşisinde Omega olarak adlandırılan uzaylı ölürken yine ölmek üzere olan Cage ile arasında kan değiştokuşu olur. Bu durumun neden önemli olduğu, Omega'nın aslında zamanla oynayabildiğinin, ölmeden önce zamanı geriye alabildiğinin ve dolayısıyla kazanana kadar aynı sekansı yaşayabildiğinin, dolayısıyla mutlak galip olduğunun seyirciye açıklanmasıyla ortaya çıkar. Bu kan değiştokuşu Cage'in de aynı şekilde ölmeden önce zamanı geriye almasını, tutuklanmasından sonraki o, çıkarmanın bir gün öncesindeki ayılma anına geri dönmesini sağlamaktadır. Artık Cage adeta her öldüğünde aynı seviyeden oyuna yeniden başlayan bir bilgisayar oyuncusu gibi yeniden ilerlemekte, alternatifleri denemektedir...



Bourne üçlemesinden hatırlayacağınız yönetmen Doug Liman tekrarlayan her günü o kadar kararında ve yeterince geliştirerek sunmuş ki izleyiciye, insan seyrederken hiçbir sıkıntı duymuyor, yine mi aynı şey hissiyatı olmuyor. Tom Cruise'u en son yine böyle uzun bir uçak yolculuğu esnasında, yine bir bilimkurgu olan 'Oblivion'da seyretmiştim. O hayal kırıklığının üzerine bu film iyi geldi. Doug Liman, Tom Cruise ve Emily Blunt üçlüsüne bayıldım. Uzaylı tasvirlerine, dövüş şekillerine hayran kaldım, bu şekilde savaşan bir düşmana karşı insanın biçareliğini hissettim...

Notum 8.9/10 ki bana kalırsa uyarlandığı kısa soluklu mangadan (All You Need Is Kill - Öldür Yeter - Akılçelen Kitaplar) bile daha iyi...


İzleyin derim...



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Mutantın Alpha’sı, Gamma’sı, Omega’sı...

Nils Holgersson ve Morton: Sapasağlam Bir Çocukluk Nostaljisi...

Cassandra Nova: İlk Düşman