Biraz saçmalama, biraz da Şehrin Ateşlisi Harley..


Çizgiroman sonsuz olasılıklı, sonsuz esneklikte bir mecra. ‘Çizgiroman tadında’ tabiri de konuya ilgisiz ya da hasbelkader ilgili taraflar nazarında bile kabul görmeye başladı çizgiromanın yükselişiyle birlikte. İfade, absürtlüğün, inanılmazın, gerçeküstülüğün, olağandışılığın kabul gördüğünü hatta takdir edildiğini barındırıyor bünyesinde..

Hemen yazalım bir senaryo..

Halley kuyruklu yıldızı aslında bir gezegen yutucudur ve her 75 yıllık döngüsünde büyük bir açgözlülükle ve sonsuz bir kinle dünyaya yaklaşmaktadır. Ancak ‘Yüce ve Kadim Büyücüler Konseyi’ de 75 yılda bir toplanıp Halley’yi yolundan saptıracak ayini gerçekleştirmektedir. Ancak Halley’in bu geçişi öncesinde büyük bir talihsizlik yaşanmış, konseyin yedi ‘Yüce ve Kadim Büyücü’sünden biri henüz genç diyebileceğimiz 857. yaşında karşıdan karşıya geçerken 06 OKZ 666 plakalı aracın altında kalmıştır. ‘Yüce ve Kadim Büyücüler Konseyi’ ise erken gelen bu ölüme hazırlıklı değildir, dünya kaçınılmaz bir yok oluşa doğru yaklaşmaktadır..

Nasıl, çizgiroman tadında değil mi? Hangi çizgiroman okuru çıkıp da bu yazdıklarıma ‘Böyle saçmalık mı olur dostum..’ diyebilir?



Alın size bir senaryo daha..

Rus – Amerikan uzay yarışı zamanları, aya ilk kim ayak basacak tartışmalarının gırla olduğu, bunlar üzerinden toplum mühendisliği yapıldığı yıllar. Bu yarışta aya ilk ayak basan aslında Pupuşka isimli şempanze olmuştur. Rus hayvan eğitmenlerinin gayet güzel şartlandırdığı üzere Pupuşka mekiği terk etmiş, aydan taş – toprak örnekleri toplamaya başlamıştır. Ancak bu noktada hiç kimsenin değil hesaba kattığı, farkında bile olmadığı bir durumla karşılaşılır. Pupuşka’nın kaderi ay yüzeyinde gördüğü ve kaçınılmaz bir şekilde merakını cezbeden bir taş ile değişir. Koskoca kainatta sadece dokuz adet bulunan ve Eskilerin ‘Varoluşun Mimarı’ dediği bu taş kendisini taşıyan varlığın arzularını gerçeğe dönüştürmektedir. Pupuşka ayın karanlık yüzünde bulduğu bu taşı da cebine atmaktan kendini alamaz. Saatler sonra Pupuşka’nın havası biterken, boğulmanın eşiğinde nefes almayı arzular ve artık kendine özel, taşınabilir, tükenmez bir atmosferi vardır. Acıkınca muz çeker canı ve karşısına bir tabak dolusu muz çıkar. Pupuşka’nın arzularının anında tatmin edildiği bu yeni dünyasında seneler ilerledikçe ruh hali de değişmeye başlar. ‘Varoluşun Mimarı’ sayesinde ayın karanlık tarafında yarattığı yeraltı medeniyetinden ve şempanze hareminden sıkıldığı bir noktada geride bıraktığı dünyaya, ona yaşatılan bu yalnızlık ve yoksunluk için insanlara içten içe beslediği kin su yüzüne çıkmaya başlar. Artık intikam almanın zamanıdır. Bu amaçla ay toprağından dev goril gollemler yaratır. Ve şimdi Komutan Pupuşka, gollem ordusunun önünde hızla dünyaya doğru ilerlemektedir..

Buyrun size Justice League veya Avengers ya da Fantastic Four müdahalesine uygun küresel tehdit hikayeleri. Bırakın çizgiromanı, Stephen King olsa bunlardan birer ay arayla ‘NY Times Bestseller’ları çıkarmıştı :)

Saçmalık demeye dilim varmıyor çünkü bayılıyorum bu tarz hikayelere. Ancak bunları okuyarak kendimizi, kelimeyi olumlu anlamda kullanacağım, uyuştururken unuttuğumuz, geri plana attığımız birşeyler var. İnsan nerede bu hikayelerde? Peki ya sıradan duygular, insani tutkular, nefretler, günlük sıkıntılar – dertler, çocuğun ders çalışmaması, hanımın dırdırı, istekler, arzular, hayaller? Mesela dünya yansa o sabah kafayı yastıktan kaldırmama teşebbüsü nerede? Ya da bu akşam şişenin dibini görelim dostum ayartmaları nerelerde saklı? Arketip ve maço kahramanlarımızın peşinde ne kadar mekanik, ne kadar duygu yoksunu şeyler okuyoruz, bunun farkında mısınız! Benim gibi, Pazar sabahına ‘Harley Quinn: Şehrin Ateşlisi’ okuyarak başlayıp günün devamını ‘Wolverine: Av Mevsimi’ ile getirdiğiniz takdirde farkı görüp ne demek istediğimi çok iyi anlayacaksınız. Zaten sırf bunun ayırdında, o anki ruh halimle Harley Quinn hakkında birşeyler karalamaya giriştim..



Bazı çizgiroman okuru dostlarımız boşu boşuna demiyor, ‘Ben öyle taytının üzerine donunu geçiren, fetiş uçan kaçanları okumam!’ diye.. İşte Harley Quinn tam bu noktada devreye giriyor ve ‘Matt Fraction – Hawkeye’vari bir etki bırakıyor. Sıradan olmayan ama sıradanmışçasına aktarılan, insana ve biraz da kadına dair eğlenceli hikayeler okuduklarım. Espriler sizi yerlere mi yatıracak? Hayır ama dimağınızda hoş bir tat bırakacak. Evet, bu hikayelerde öyle uçanlar, kaçanlar yok da pekiyi tamamen gerçekçi ayaklar üzerine mi oturtulmuş? Yine hayır ama aradaki denge iyi kurulmuş, olağan ve olağanüstü kıvamında içiçe geçmiş.. Bu hikayelerle ilgili sanırım en beğendiğim husus esas karakterin Harley Quinn, alter egonun ise psikiyatrist Harleen Quinzel olarak aktarılması, Harley’nin Harleen Quinzel’e bürünebilmek için kılık değiştirmek zorunda falan olması..

Ama sırf Harley de kuru kuru gitmez. Biraz Batman’in tavizsiz, acımasız, duygusuz mizacı, sert hikayeleri, biraz da Harley’nin şebekliği..

İşte size Harley için Pizagorca bir kullanım prospektüsü: Tayt üstüne don geçirenlerden iki albümün arasına alınacak 1 – 2 Harley fasikülü.. Bünyeye garantili iyi gelir :)

Çizimlere gelirsem.. Çok güzeller! Sayı 0'ın karma çizerli yapısı ayrı bir keyif, sonrasında panelleri devralan Chad Hardin ise ayrı. Albüme kapak olarak seçilen Adam Hughes varyantı, albümün geri kalanının çizim kalitesi hakkında çok doğru bir fikir veriyor. Serinin konseptine göre çizer yeni şeyler de denemekte. Misal ‘Eski Toprak’ hikayesinde okura manga izlerinin keyfini çıkarma şansı tanıyor. Çizer kadar yazarlar da ortama uygun olarak daha özgür. Misal 0. sayıda yazar – çizerle konuşmaya başlayarak büyük aşkı Joker gibi dördüncü duvarı aşan bir Harley var artık okurun karşısında..

Yalnız..
Li'l Gotham

Bir sene kadar oluyor, Harley’nin Sevgililer Günü’ne özel o feromonlu hikayesinin Joker bazlı bir benzerini ve hayvan barınağına yaptığı ziyaretin neredeyse tıpkısının aynısını bir başka DC evreni parodisi olan Li’l Gotham’da okudum. Dolayısıyla çok çabuk gelen bir kendini tekrar oldu bazı hikayeler..



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Mutantın Alpha’sı, Gamma’sı, Omega’sı...

Nils Holgersson ve Morton: Sapasağlam Bir Çocukluk Nostaljisi...

Cassandra Nova: İlk Düşman