Eksi Seksen...



Sizinle, bir süredir kafamı meşgul eden bir düşüncemi paylaşmak istiyorum. Bu düşünce aklıma sizin türünüzü sınıflandırmaya çalışırken geldi ve anladım ki sizler aslında memeliler sınıfına dahil değilsiniz. Bu gezegendeki tüm memeliler, yaşadıkları çevre ile içgüdüsel olarak bir denge kuruyorlar. Ama siz insanlar öyle değilsiniz. Bir bölgeye yerleşiyorsunuz ve çoğalıyorsunuz, tüm doğal kaynakları tüketene kadar çoğalıyorsunuz. Canlı kalabilmenizin tek yolu başka bir bölgeye yayılmak. Bu gezegende bu şekilde yaşamını sürdüren bir organizma daha var. Ne olduğunu biliyor musunuz? Virüsler. İnsanlar hastalıktır. Bu gezegenin kanserleri. Sizler vebasınız. Ve bizler de bunların ilacıyız...


İnsan ne kadar tuhaf bir yaratık!

İnanılmaz adaptasyon yeteneğiyle hayran olunası...

İlk sevişmelerini yaşadığı, artık kar buz altındaki o koydan geçerken kahramanımızın ifadesindeki o rahatlıkta, sanki o günden bugüne çok şey oldu ama hiçbir şey olmadı akıcılığında hissettiriyor kendini bu durum. Oysa çok değil, olsa olsa üzerinden en fazla yirmi sene ve bir de buzul kıyamet geçmiş olmalı...

İnsan bir yandan da o doyumsuz hırsıyla dehşete düşüren bir yaratık...

Kıyametin bile sönümleyemediği bir açgözlülük ve sınır tanımayan bir bencillik! Doğanın yemek için öldürmek düsturunu gücünü ve iktidarını sürdürmek için yoketmeye eviren insan vahşeti! Daha fazla güç, daha fazla iktidar, daha fazla egemenlik, daha fazla para. Hepsi de ihtiyaç fazlası...

Refahı paylaşmak, paylaşırken çoğaltmak ne kadar uzak insana. Oysa o kıt kaynaklı buzul distopyada insanlığın, medeniyetin ayağa kalkması, yeniden yükselmesi için bir olmak şeklindeki mantığın yönergesi yine ve her zaman ütopik kalıyor...

Beni de bu hikayedeki distopya değil de bu imkansız ütopya daha fazla kavrıyor...

Aynen o beylik sözdeki gibi, hepimiz grinin tonlarıyız; kimimiz beyaza daha yakınız, kimimizse siyaha. Zaten bu kartela olmasaydı hikayeler de ortaya çıkmazdı herhalde. Hayat pek bir sıkıcı mı olurdu ne...




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Mutantın Alpha’sı, Gamma’sı, Omega’sı...

Nils Holgersson ve Morton: Sapasağlam Bir Çocukluk Nostaljisi...

Cassandra Nova: İlk Düşman