İçinden Çizgiroman Geçen Roman: Kara Kule - Çorak Topraklar


Hata insan tabiatının bir parçası..


Yazarlar da insan en nihayetinde, Stephen King de.. Kutsal ilham anlarında yakaladığı iyi fikirlerle (ki ezici çoğunluk bu duruma tekabül etmekte) birlikte kötüleri de olacaktır. Sanırım üstatlık denen meziyet bu kötü fikrin sonuçlarını önceden görmekten ve sonrasında ya bunu yeterli olgunluğa eriştirene kadar (gerekiyorsa mezara kadar) beklemekten ya da doğrudan çöpe atmaktan geçiyor. Ve üstat Kara Kule ile bu çerçevede benim bakış açımla ilk darbesini alıyor. King bir gençlik hatası olarak yine gençliğindeki ilhamıyla ölü doğmuş bir fikre ve kurguya delice tutunuyor, bırakmıyor, vazgeçmiyor..

Stephen King gibi üretken bir yazın dehasının bile, serinin ilk kitabı Silahşör’ün önsözünde dile getirdiği üzere ‘yaratacağı bu yeni dünyanın vahşi batı tadında olacağı’ fikrine sarılması, ‘eskimolara buzdolabı satacağına, her iglooya bir klima sokacağına’ inanmanın iyi bir örneği diye düşünüyorum. Bu fikirle yola çıktığı Kara Kule evreni, sonrasında gelen kitaplarla birlikte vahşi batı kurgusu babında çöküyor. Bana göre doğrudan çöpe gitmesi gereken bir düşüncenin, klişe sahne olarak hemen aklıma gelen çöl rüzgarının çalı demetini önüne katıp sürüklediği o Sergio Leone vahşi batısının ikinci kitapla birlikte esamesi okunmuyor, Çorak Topraklar da ise adeta dünya değişiyor. O ilk kitaptan geriye kalan sadece altıpatlarını çok iyi kullanan karizmatik bir adam ve onun yolunda onunla birlikte ilerleyen öğrencileri..

Ve serinin kitaplarını bir bir geçerken, Stephen King’in gerçekten de bir yol haritasının olmadığını düşünmeden edemiyorum. Sanki King hikayenin kendi kendini yazdığını söylerken gerçekten de samimi. Samimiyetine olan inancım da aslında şu soruda gizli:

Kara Kule serisini tür olarak nereye koymak gerekir?

İnanın hala bilmiyorum. Vahşi batı benzeri bir kurguda başladı ama bu batının bir yandan da silahşörlük (şövalyelik) yapılandırmasıyla ya da kaleleriyle ortaçağdan devşirdiği öğeler de vardı. Sonrasında bugünden gelen göstergelerle post-apokaliptik bir kurgunun işaretlerini verdi. King bu arada büyü, gelecekten haber verme gibi unsurlarla fantaziye de göz kırpmayı unutmadı. Kurgu ve tema daha ilk kitapta tam bir aşureye döndü. İkinci kitapla birlikte okura bu sefer de zaman ve mekan sıçramalarına sebep olan 
solucan delikleri (kapılar) verildi. Üçüncü kitap ise ilk kısmı itibariyle yine boyut atlatan kapılarla ve sergilenen durugörü ve telepati gibi yeteneklerle metafizik tarafa kayarken ikinci kısımla birlikte neredeyse salt sci-fi üzerinden gitti, cyborglar, robotlar, çıldıran yapay zekalar ve insanlıktan çıkmış insanlar eşliğinde yine post-apokaliptik bir dünya sunuldu okura..

Aklına ne geliyorsa hikayenin içine tıkıştırıyor Stephen King. Sanıyorum bu karmaşadan, bu aşureden çok da hoşlanmadım. Buna rağmen bir yandan da anlatının her kitapla birlikte iyileştiğini, yazarın önceki kitaplardaki kötü fikirleri elediğini düşünüyorum ve Kara Kule macerama inatla devam ediyorum.





Çorak Topraklar’ın içinden geçen çizgiromanlara gelirsek..


Jake dolabının dibinde, birbirine karışmış eski, bağsız lastik ayakkabıların ve Örümcek Adam resimli romanlarının altında ilkokula giderken kullandığı sırt çantasını buldu.

..

Edie, ‘deus ex machina’ sözünü bilmiyordu. Ama bu tür akıllı ve merhametli insanların daha çok resimli romanlar ve önemsiz filmlerde yaşadıklarını biliyordu. Artık bunu öğrenecek kadar büyümüştü. Ama aklına gelen fikir yine de sarhoş ediciydi. Böylesi tehlikeli ve hemen hemen bomboş dünyada uygarlığın yaşadığı küçük bir yer. Onlara ne yaptıklarını açıklayan yaşlı, akıllı peri adamlar.

..

Susannah, arka arkaya, çabucak üç el ateş etti Kurşunlardan her biri hedefi buluyordu. Ama bu yaklaşan Buluğları yavaşlatmadı.
‘Eddie, bana yardım et!’
Genç adam telaşla pantolonunun önünü açtı. Kendini Süpermen’in ucuz bir kopyası gibi hissediyordu. Sonunda Ruger’i kurtarmayı başardı. Sol avucuyla emniyete vurdu ve dirseğini bacağına, dizinin hemen yukarısına dayadı. Ateş etmeye başladı. Düşünmesine gerek yoktu. Nişan almasına bile.


..


Tower güldü. ‘Hı.. Bundan eminim. Ve sen bu iki kitabı çok istiyorsun, öyle mi? İnsanların ille de istedikleri şeyler çok acayip oluyor. Sen örneğin. Ben senin Robert Howard’ınkiler gibi hikayelere meraklı olduğunu sanırdım. Donald M. Grant’ın çıkardığı ve kapaklarını Roy Krenkel’in yaptığı o eski kitapları ucuza almak isteyen biri. Kan damlayan kılıçlar, Stygian sürülerini ezip geçen Barbar Conan.’
‘Söyledikleriniz çok güzel. Ama bu kitaplar.. şey.. Küçük kardeşim için. Gelecek hafta doğumgünü de.’


..

Ve bu sayfalardan Yüzüklerin Efendisi de geçiyor. Gerçi baskıda Fredo diye yazılmış ama olsun :)


Kuzey-güney yönünde zigzaklar çizerek ilerleyen ve kurumuş dere yatağını andıran bir çatlağın üstünden geçtiler. Gelgelelim burası aslında kuru değil canlıydı. Dibinde kalp gibi atan kıpkırmızı ince bir hat vardı. Bundan başka küçük çatlaklar da çıkıyordu. Tolkien’i okumuş olan Susannah, Frodo ve Sam, Mordor’un kalbine geldiklerinde böyle bir şey görmüş olmalılar, diye düşündü. ‘Bunlar Kıyametin Çatlakları.’


Üçüncü kitabın sonu itibariyle seri için notum 7/10..

Devam..


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Mutantın Alpha’sı, Gamma’sı, Omega’sı...

Nils Holgersson ve Morton: Sapasağlam Bir Çocukluk Nostaljisi...

Cassandra Nova: İlk Düşman