Blek’in Öyküsü... Birinci Bölüm



5 Haziran 1777... Boston Kalesi... Kalenin hapishanesinde, mapusluktan kurtulma ümitleri tükenmiş halde kaçınılmaz infazı beklemekte olan Blek, Oklitüs ve Rodi. Kalenin avlusunda gerçekleşecek kıyımla birlikte kırmızı urbalara aman vermeyen isyancı üçlümüzün sonu gelmek üzere. Ölümün böylesine yakın olmasının ağırlığını kaldıramayan Rodi’yi neşelendirmek amacıyla Oklitüs’ün ardarda sıraladığı şaklabanlıkların işe yaramaması üzerine son kozunu oynar Blek, avcıların başına geçene kadarki öyküsünü anlatmaya başlar... Böylece Rodi gibi biz okurlar da EsseGesse (Giovanni Sinchetto, Dario Guzzon ve Pietro Sartoris’in başharflerinden hareketle S.G.S. ve İtalyanca okunuşuyla EsseGesse) kaleminden çıkma onlarca komedi soslu heyecanlı macerasını okuduğumuz ve fakat üretimi Fransızlara kayınca geçmişini öğrenebildiğimiz Blek’in köken hikayesinin heyecanına kaptırırız kendimizi...



Yannick Leroc ya da aşina olduğumuz adıyla Blek... Çocukluğumun Çelik Blek’inin (hatta Çelik Bilek’inin) ve çizgiroman kültürü üzerine biraz daha bilgilendiğim gençliğimin Il Grande Blek’inin aslında gerçek bir isim olmadığını asla ve kata düşünmemiştim. Bu yeni isim, Yannick Leroc bende ilk şaşkınlığı yarattı...

27 Kasım 1749’da Fransa’nın bir liman kenti olan Saint Malo’da hayata gözlerini açmıştır Yannick Leroc yani öz be öz Fransızdır. Amerika’nın bağımsızlığı için mücadele eden bu asi avcının Amerika doğumlu olduğuna şartlandığımdan herhalde, kahramanımızın aslında Fransız olması beni şaşırtan ikinci nokta oldu. Haritacı, saygıdeğer bir babanın hayalperest ve maceracı, biraz da asi oğludur Yann. Çatılardan seyrine daldığı denizlerin enginliğinde ‘İşte gemiler denize açılıyor, zamanı gelince ben de dünyayı dolaşmak istiyorum...’ hayallerini kurmaktadır. Okulu astığı günlerden birinde arkadaşı Pirquet’yı görmek üzere evlerine gittiğinde, Pirquet’nın annesinin iki asker tarafından zorla götürüldüğüne tanık olur. Yokluk içerisindeki kadın vergi veremediği için hapse atılacaktır. İşte o anda Blek’in doğasındaki asiliğin ve mazlum taraftarlığının ilk belirtilerini görürüz : Bizim bacaksız boyuna posuna bakmadan kralın askerlerine saldırır ve her ikisini de hırpalayarak kaçırtır. İşte bu saldırganlıktan sonra yaşananlar küçük Yann’ı Il Grande Blek’e dönüştüren silsilenin ilk adımı olacaktır...



Kralın askerlerini hırpalamak elbette ki cezasız kalmayacaktır. Nitekim Küçük Yann yakalanır ve hapsedilir. Baba Leroc’un araya girmesiyle kırbaç cezasıyla sıyırıp! serbest bırakılır. Sert kırbaç darbeleri etini ayırırken gıkı bile çıkmaz Yann’in, tıpkı defalarca aynı durumda kalan Blek’ten de duymadığımız gibi...

Bu son olay üzerine, zaten okula olan ilgisizliğinden kaygılanan Baba Leroc Yann’ı çalışması için bir balıkçı teknesine verir. Körün istediği bir göz Tanrı vermiş iki göz misali, Baba Leroc’un oğlu için belki de ceza olarak düşündüğü bu yeni durum, aslında denizlere açılma hayalleri kuran Yann için bir ödül olacaktır. Kaptan Kernann’ın gemisinde hemen yeteneklerini göstermeye başlar Yannick, küçük yaşına rağmen performansıyla geleceğin en yetenekli kaptanı olacağını düşündürmektedir Kaptan Kernann’a.





Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Mutantın Alpha’sı, Gamma’sı, Omega’sı...

Nils Holgersson ve Morton: Sapasağlam Bir Çocukluk Nostaljisi...

Clone...