Blek’in Öyküsü... Üçüncü ve Son Bölüm



Kara Korsan Yann olarak Blek’in Fransa adına gösterdiği bu kahramanlıklar ve başarılar karşılıksız kalmayacak, Fransa Kralı tarafından ödüllendirilecektir. Versailles Sarayı’nda katıldığı davette tüm kadınların gözü Blek’in üzerindedir, tıpkı kralın gözdesi olan Kontes La Dubarry gibi... La Dubarry şöyle der Blek’e : ‘Bu gece davetten sonra özel odamda görüşürüz. Bakalım İngilizlere karşı olduğun kadar yetenekli davranacak mısın? Umarım beni hayal kırıklığına uğratmazsın!’



Bak, bak, bak... İşte Blek’in hikayesinde bana ters köşe yaptıran üçüncü yerdir burası! Ne oldu bizim çocuksu ve masumane Essegesse dünyasındaki Blek’imize? Hikayenin bu sayfasında Boston Kalesi hapishanesine bir dönüş yapar çizer ve erotizm göndermeli bu noktada bizlere heyecandan dili dışarı sarkmış, adeta salyaları akan bir Oklitüs ve ‘Devam et, devam et!’ diye Blek’i zorlayan İngiliz askerlerini gösterir. Bu arada İngiliz askerleri de Blek’in dinleyici grubuna dahil olmuştur! Kan basıncı artmış dinleyicilerini hayal kırıklığına uğratacak şekilde ancak sadık okurlarınca beklenildiği üzere testosteron-free Blek’imiz reddeder bu çekici teklifi...

Blek’in Paris hayatı denizlerde geçirdiği yıllardan çok farklı geçmektedir. Blek’i Diderot ve Voltaire gibi düşün adamlarının bulunduğu ortamlarda görmeye başlarız. Blek bu insanlarla birlikte hürriyet fikri üzerine felsefe üretmektedir. Ancak okulunu bile bitirmeden babasının eti senin kemiği benim hesabı bir gemiye verdiği küçük Yannick’in Blek’e dönüşmesiyle birlikte edindiği bu entellektüel birikim kuşkuludur. Blek – Oklitüs – Rodi üçlüsünün bilgesi Oklitüs’ün farklı öykülerde çeşitli kereler Blek’i ve Rodi’yi cahillikle suçladığını düşünürsek bu noktada da ciddi bir çelişki barındırmaktadır hikaye.

Neyse, bu özgürlük ve hürriyet fikri tehlikelidir ve dönemin egemen güçlerinin dikkatini ve tepkisini çekmekte gecikmez. Neyse ki bu sefer Blek erken davranarak yakalanmadan önce babasıyla birlikte denizlere açılır. Kaptan Kernann’ın Yannick’e bıraktığı yüklü mirasla satın aldıkları ve Anne Leroc’a ve Kernann’a ithafen Loc Maria Kernann adını verdikleri gemiyle kutuplara yaptıkları bu yolculukta gemi batar. Kazada baba Dieudonne Leroc hayatını kaybeder. Yıl 1776 olmuştur, Blek 27 yaşındadır...


Kazadan sonra yaptığı derme çatma salla sürüklenirken eskimolar tarafından kurtarılır ve onlarla birlikte yaşamaya başlar. Gün gelir, yanlarından ayrılmaya karar verir Blek, güneye daha sıcak topraklara inecektir. Eskimoların şefi kendisine bir kayık, yiyecek ve bir eskimo kadın olan Ogalook’u verir. Ben Blek’in ‘Kayık ve yiyecek için teşekkür ederim ama kadın burada kalsın!’ demesini beklerken itirazsız kabul eder bu paketi... Güneye doğru yapılan bu yolculukta kızılderililerin saldırısına uğrarlar ve Ogalook kaçırılır. Saldırganların peşine düşen Blek yakalanır. Kendisini bekleyen işkence direğinde bağlı halde ölümdür. Ogalook bu ölüme engel olmak üzere araya girer ve Blek’in iyi bir insan olduğunu belirterek Blek’in bağışlanması karşılığında şef Semohaha’nın karısı olmayı teklif eder. Blek burada yine akıllara zarar sözler sarfeder : ‘Büyük şef Semohaha akıllı bir insansın, Manitu böyle karar verdi... Güzel Ogalook’u sana veriyorum ve senin arkadaşın oluyorum...’ İyi de benim tanıdığım Blek bu değil ki! Blek böyle bir cümle sarfetmez ki!

Bu olaydan sonra Blek tam bir kızılderili gibi yaşamaya başlar ve şefin kankardeşi, manevi oğlu, varisi olur. İngiliz askerlerinin yaptığı baskın esnasında yaşanan katliamda Semohaha’nın ölmesi üzerine şef olan Blek İngiliz askerlerine savaş ilan eder. Saldırdıkları Churchill kalesinde intikam yolundaki kızılderililer katliam yapmaktadır. Blek de Semohaha ve Ogalook’u katleden İngiliz subayı öldürerek kişisel intikamını almıştır. Daha sonra kaledeki kulübelerden birisine dalar, içerideki kadın ve çocuğa doğru elinde mızrağıyla öldürmek üzere giderken aynadaki görüntüsüyle dehşete düşer. Blek dönüştüğü bu vahşi halinden ürkmüştür. O an itibariyle savaş Blek için sona erer, kızılderilileri kamplarına dönmeye ikna ettikten sonra kurtardığı kadın ve çocukla birlikte kızılderililerin yanından ayrılır. Yine Blek’ten dinleyelim:

‘Kurtardığım kadın Connoly adında bir avukatın karısıydı. Amerika’nın en vatansever kişisiydi. Zaten İngilizler de bunun için karısını ve çocuğunu kaçırmışlardı.’



Bir aylık bir yolculuktan sonra Blek vatansever avcıların ormanına gelir. Connoly’ye karısını ve çocuğunu teslim ettikten sonra artık aralarında nasıl bir elektrik olduysa Connoly’nin gayet tepeden inme kararıyla bir anda avcıların başı yaptığı Blek, Connoly ile birlikte Amerika’nın hürriyeti ve adalet için İngilizlere karşı savaşmaya başlar...

Blek’in öyküsü burada biter ancak macera bitmez. Fareli köyün kavalcısı misali Blek anlattığı bu hikayeyle adeta büyülediği şapşal İngiliz askerlerini peşinden sürükleyerek dostlarıyla birlikte hapsedildikleri hücrenin dışına çıkmayı başarır. İngilizler bu saçma ve aşırı zorlama hipnoz halinden kurtulduklarında iş işten geçmiştir, kuşlar uçmuş, kafes boşalmıştır...



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Mutantın Alpha’sı, Gamma’sı, Omega’sı...

Nils Holgersson ve Morton: Sapasağlam Bir Çocukluk Nostaljisi...

Clone...