Kayıtlar

2011 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

2012'ye girerken...

Resim

Straczynski’nin Edepsiz ve Şapşal Peter Parker’ı...

Resim
Tartışmalı bir yazar Straczynski... Duvar sürüngenini alıp getirdiği nokta sevenleri tarafından benimsendi de diyemeyiz, benimsenmedi de... Yazarın eline bir oyuncak veriyorsunuz ve ‘Bu artık senindir, hayalgücünün seni götürdüğü yere git!’ diyorsunuz... Ve Straczynski başlıyor ‘Marvel yönetimin bana verdiği yetkiye dayanarak .......’ diye... Ve bu yetkiyi onyıllardır süren serilerde onlarca yazara tanıyorsunuz... Yıllar içerisinde değişen her yazarla birlikte kahramanımız da farklılaşıyor elbette. Bir kere yazar, egosu gereği karaktere yeni bir şeyler katarak ve hikayeleri farklılaştırarak seriye kendi imzasını atmak isteyecektir. Ancak bu imzanın her zaman okur tarafından benimsenileceği kesin değildir... Bahsettiğim bu yazar etkisinin dışında bir de yaşlanma olgusu var ki kahramanlarımız bile bundan bağımsız değil. Marvel evreni de yaşlanıyor ve yaşlılık olgunluk getirir. Kişi büyüdükçe, olgunlaştıkça küfürden uzaklaşır, küfrünü olanca ağırlığıyla içinde ya

Karabasan...

Resim
Yıldıray Çınar’ın imza gününden benim payıma düşen harika Karabasan çizimi... Son halinin güzelliği kadar üstadı bu çizimi ortaya çıkartırken seyretmek de müthiş bir keyifti... Teşekkürler Üstad, bu çok değerli armağan için...

300...

Resim
Onların silahları vardı, bizim yüreğimiz... Onların kaybedecek sadece hayatları vardı, bizimse ailelerimiz, namusumuz... Onlar emperyalizmin maşası bilinçsiz piyonlardı, bizse vatan ve bağımsızlık kavramlarından bihaber, vatan ve bağımsızlık için çarpışan insanlardık... Onlar onbinlerceydi, bizse farklı hayat görüşlerinden bir ülküde, muazzam bir önder çevresinde kenetlenmiş yüzbinler, milyonlar... Bizim küçük de olsa bir şansımız vardı, inandık, başardık... Emperyalizmi bozguna uğrattık... Ama milyonluk Pers ordusu karşısında sadece 300 Spartalı... İstedikleri kadar strateji bilgisi üstün asker bir millet olsunlar... İstedikleri kadar fiziksel olarak en üst seviyede tutsunlar kendilerini... İstedikleri kadar savaşta konum avantajları olsun... Leonidas gibi stratejist bir liderin çevresinde toplanmış ülküdaşlar da olsalar... Hani Ephialtes’in ihaneti olmasa... Hani Xerxes’e savaşın akıbetini değiştiren o bilgiyi vermese neredeyse kaz

Bir Ahhyyyaaakkk Çeksem...

Resim
Ahhyyyaaakkk!!! Zagor KM 64’den bu kareyi fotografladım geçen sabah... Hikayenin bu kareye kadarki gelişimine göre hem kendisinin peşinde olan askeri bölüğü hem de hikayedeki gerçek düşmanları kendisine çekecek bir cin fikir vardır Zagor'un kafasında. Ve bu amaçla sıçrar bir ağacın tepesine ve sonrasında Çiko'yla arasında şu diyalog geçer... Çiko: Karamba Karambita... Ne yapmak istediğini öğrenebilir miyim? Zagor: Görmüyor musun? Zagor-Te-Nay'ın savaş çığlığını atıyorum... Beş mil içinde olan herkes beni duyabilir!.. Benim için çok yeni bir bilgi, Ahyyaaakkk’ın menzili 5 milmiş... Anlayacağınız 8 kilometre... Yani ben Kadıköy’de yüksek bir binanın çatısına çıksam ve AHHHHYAAAAKKK diye çığırsam bunun Suadiye’den duyulması gerekiyor... Hadi bu karede görülen ağaçları, koruluk – orman sevgili kahramanımız artık her neredeyse bunu bir tarafa bırakıp açık arazide yırtınıyor Zagor diyelim, üzerine şehir ortamında dış ses kirliliğ

Çizgiroman Üzerine Saçmalamalar : Pizagor Teoremleri

Resim
30 senelik çizgiroman okuru deneyimini arkasına alan 30 saniyelik bir düşünsel sürecin ortaya çıkardığı 9 hipotez şu şekilde : İyi çizim + İyi senaryo = Muhteşem çizgiroman (1. Pizagor teoremi) İyi çizim + Orta halli senaryo = Fena olmayan çizgiroman (2. Pizagor teoremi) İyi çizim + Kötü senaryo = Okunabilir çizgiroman (3. Pizagor teoremi) Orta halli çizim + İyi senaryo = İyi çizgiroman (4. Pizagor teoremi) Orta halli çizim + Orta halli senaryo = Fena olmayan çizgiroman (5. Pizagor teoremi) Orta halli çizim + Kötü senaryo = Kötü çizgiroman (6. Pizagor teoremi) Kötü çizim + İyi senaryo = Fena olmayan çizgiroman (7. Pizagor teoremi) Kötü çizim + Orta halli senaryo = Okunabilir çizgiroman (8. Pizagor teoremi) Kötü çizim + Kötü senaryo = Kötü çizgiroman (9. Pizagor teoremi) Öncelikle 6. ve 9. teoremleri ele alalım... Orta halli çizim + Kötü senaryo = Kötü çizgiroman Kötü çizim + Kötü senaryo = Kötü çizgiroman Bu d

Yeni Bir Seri Geliyor : Brutal...

Resim
Newsarama.com’u incelerken bu çarpıcı çizimi görmemle (daha doğrusu yumruğun şiddetiyle kaslı şampiyonumuzun fırlayan gözünü görmemle), dudaklarımda ‘Bu ne yavu!!!’ kelimeleri, ilgili metne dalmam bir oldu... Brutal, yazarlığını Joe Keatinge ve Frank Cho’nun birlikte yaptığı, çizimlerini de yine Frank Cho’nun üstleneceği bir çizgiroman... Brutal promo-çizimine baktığımda ilk izlenimim sıradışı bir çalışmaya benzediği yönünde, sıradışı olması da açıkçası iştahımı kabartıyor... Joe Keatinge ile yapılan bu uzun sohbetin Brutal temalı kısmından notlar : Joe Keatinge : Brutal (Türkçesi gaddar – acımasız – sert) başlığı karakterden ziyade kitabın genel atmosferini tanımlayan bir sözcük. Tanıtıcı alıntıları inceleyen herhangi biri bu hususta kendimizi dizginlemediğimizi görecektir... Joe Keatinge : Brutal ile ayrıntıları şimdilik kendimize saklıyoruz. Şu an için söylebileceğim, serinin kendine hedef olarak süper kahramanları ve süper kötüleri seçen Stone isimli bir kiralı

Pişmanlıklar...

Resim
Liseye başlarken ‘Artık büyüdüm, bunları okumam!’ diyerek sadece sayılı çizgiromanı kendime ayırıp geriye kalan 3 koca koli çizgiromanımı attığıma çok pişmanım... Şimdi o albümleri o temizlikte toparlamak ne mümkün... Üniversitedeyken eğlenceye para yetiştiremediğim için deste deste ‘comics’imi Moda Pasajı’ndaki bir sahafa sattığım için çok pişmanım... Ne oldu sonuçta o çizgiromanlara, biraya dönüştü. Bünyeyi terkedeli de çoook oldu... Zamanında Hoz’dan aylık olarak çıkarken Teksas – Tommiks – Swing üçlemesini almadığıma pişmanım... Şimdi yekün beni kara kara düşündürüyor... Hobi babında ‘Çizmeyi öğreneceğim, karakalemimi geliştireceğim!’ diye diye 36 yaşıma kadar geldiğime pişmanım... Şimdi kolaysa git bakalım kursa, bebek varken... Çok çok seneler önce bir arkadaşıma gözüm gibi baktığım ‘Conan’larımı verdiğime çok pişmanım... O çizgiromanları hatırladıkça bir melodi dolanır dilime: Bir çok giden Memnun ki yerinden Çok seneler geçti çok seneler geçti

İtlaf edilen çizgiromanlarım!

Resim
Kabusudur evdeki soba çizgiromancının, küçüklüğünde çok çizgiromanını kaptırmıştır kendisine... Olanca çabasına rağmen annesinin dikkatli gözlerinden kaçıramadığı Teksas – Tommiks sayfaları kimbilir kaç sabah ateşin ilk kıvılcımlarına kaynaklık etmiştir... Neyse ki ben şanslıydım, ebeveynlerim hiç karışmadılar çizgiroman okumama. Cebimde param oldukça gittim bayiden çizgiroman aldım... Ya da babam beni bakkala gönderdiğinde para üstüyle bakkalın kapısının arkasına çekilmiş iplere ortalarından geçirilmiş çizgiromanların arasından en albenilisini çektim! (Vay be, bir zamanlar para üstüyle çizgiroman alınırmış. Şimdiyse çizgiromanın para üstüyle bakkaldan birşeyler alabilir duruma gelmişiz. Neyse konumuz bu değil...) Zaten çizgiromanlarımın benden sonraki adresi babam olurdu. Israrla çizgiroman elinde tuvalete girdiğine göre sanıyorum kendisinde gliserin kansuk etkisi yaratıyordu... Ancak babanın da çizgiromancı olduğu bir evde korkusuzca, ayan beyan çizgiroman okuyan ben

Problemliler İçin Genişletilmiş Çizgiroman İnceleme Prosedürü

Resim
Pazarda tezgahtan kavun seçer misiniz hiç? Yok efendim sapı kuru olacak, kıç tarafı hafif yumuşak olacak. Burnuna yaklaştıracaksın, kokusunu içine çekeceksin, kavun kavun kokacak. Sonra elinde tartacaksın şöyle bir, boyutuna göre ağır çekecek... Bunca elemenin ardından sofrana gelecek afiyetle yiyeceksin... Meşakkatli iş... Pekiyi tezgahtan kavun – karpuz – elma seçilir de çizgiroman seçilemez mi? Var mıdır bunun da bir yolu yordamı? İşte size çizgiroman almak üzere girdiğiniz dükkanda ‘Yine geldi bizim manyak!’ mırıltılarının yükselmesine sebep olacak bir çizgiroman inceleme prosedürü... Adım 1 : Aynı çizgiromanın çizgiromanevinde satılan ne kadar kopyası varsa önüne geçilir. Adım 2 : Önce bu tomara üstten bakılır, sayfaları, yapışkanı ve sayfa - yapışkan ilişkisi düzgün olan (bazen ciltleme esnasında sayfalar birleşme noktalarında kıvrılmaktadır) kopyalar zihne işlenir. Üstten inceleme esnasında eğer iç sayfalar arasında yükseklik farklılıkları olan

Sansürsüz Sıralı Tam Liste!

Resim
İletilerimi karıştırırken aylar evvel Lal Kitap’a göndermiş olduğum bir yazıya rastladım... Bu cüretkar! ve romantik çıkışıma maalesef olumlu ya da olumsuz herhangi bir yanıt alamamıştım... Amma velakin iletimin sonundaki listeyi Sansürlü Lal Çizgiromanları İçin Sıralı Tam Liste olarak kullanabilirsiniz... Hiç olmazsa bu faydası olur :) Sayın Ayşe Zaimoğlu, 2002 yılından beri Lal Yayınları benim gibi görece yeni kuşak çizgiroman okurları için can simidi oldu. Eski dostlarımızın yeni albümlerinin yanısıra Zagor, Martin Mystere ve Mister No Klasik Maceralar dizileri, sahaflarda fahiş fiyatlara satılan kötü kondüsyonlu çizgiromanların yerine tertemiz albümleri kolleksiyonlarımıza dahil etmemize vesile oldu. Dönem dönem kötüleşen baskılar, incelen ve kalitesizleşen kağıtlar, kesilen editoryal yazılar gibi olumsuzluklara rağmen Lal Yayınları’nın bu işi ciddiyetle yerine getirdiğini düşündüm. Ta ki anlamsız bir sigara sansürünü başlattığınız Ekim 2009 tarihli Mister No Kl

Asık Suratlı Güzel Bebek...

Resim
Gaz sancılı 4,5 saatlik yorucu bir sürecin ardından ‘Cimcime’ diyor eşim, ‘Hepimizi ipe diziyor!’ Olsun, yine de çok tatlı bir yenidoğan Irmak bebek... Diyorum ki ipe dizmesi yetmez; boy sırasına dizsin, tekmil verdirsin, yetmedi elli şınav üzerine yirmi de barfiks çektirsin... Gıkım çıkmaz... Doğumuyla birlikte ne kadar çok şey değişti yaşantımda... Bir anda hayatımın odağına yerleşti... Hayat bu kadar ciddiye alınması gereken bir olgu değildi ki, ne oldu birdenbire! Halihazırda evcimen bir karakter olsam da iş sonrası eve giden adımlarım daha bir hızlandı sanki... Evimin erkeği, çocuğumun babası olma hayallerim öyle bir coştu ki tutabilene aşkolsun... Ve... Çizgiroman en büyük darbeyi yedi... Büyük lokma ye, büyük söz söyleme demişler ya, kesin ve keskin bir şekilde 'Kimse başaramaz!' iddiasında bulunduğumu daha 1 aylık bile olmayan Irmak bebek yaptı... Doğumdan sonraki şu yirmi günlük süreçte ne okudum diye dönüp baktı

Kapaklar

Resim
Hadi beyler, hatıra fotografı çektiriyoruz, toplaşın abinin çevresine! Ustam sen de geç şöyle ortaya aramıza... Bak, alttan bir fotograf istiyoruz, kameranı ona göre hazırla! Aisha neredesin, bırak artık elinden şu jöleyi, seni bekliyoruz yarım saattir! Yok rimeliymiş, yok rujuymuş, bitmedi bir türlü! Ustam nasıl oldu, herkesi alıyor mu makina, safları sıklaştıralım mı azıcık? Cougan, doğrult birader sen de şu silahını kameraya, havamız olsun... Hadi şimdi hep beraber üçyüzotuzüç diyoruz! Üçyüzotuzüüüüüüüüç... İlk bu Losers kapağını görmüş, beğenmiştim... Peşisıra benzer kompozisyonda başkaları da geldi... Not : Bu başlık sevgili Sıtkı Sıyrıl'a ithaf edilmiştir...

Yıllar Sonra Yeniden Hulk #1

Resim
The Incredible Hulk, seneler evvel Dünya Kitabevi’nden fahiş fiyatla aldığım ilk Amerikan çizgiromanıdır. O fasikülü yutarcasına okurken iki nokta beni gerçekten şaşırtmıştı. Bunlardan önemsiz olanı, o güne dek İngilizce’yi okul kitaplarındaki edebi haliyle öğrenen ben 'gonna – gotcha – wanna' gibi sokak jargonuyla karşılaştığımda çok şaşırmış, bir süre bu kelimelerin ne anlama geldiği üzerine kafa yormuştum... Önemli olanı ise bildiğim, tanıdığım yeşil, zeka yoksunu Hulk gitmiş, yerine gri renkli, smokin giyen, oldukça zeki, Las Vegas’ta bir kumarhanede fedailik yapan (ya da kumarhanenin ortağı, tam hatırlayamıyorum) bir Hulk gelmişti... Daha da garibi bu Hulk sakinleştiğinde Banner kimliğine dönmüyordu. Sanki her daim Hulk egemen olmuştu bu Hyde – Jekyll mücadelesine. O zamanlar wikipedia, forumlar falan yok, bir türlü öğrenememiştim bu değişikliğin kaynağını. Yabancı çizgiromanlara erişim de bugünkü gibi kolay değil, Ali Recan’ın 20 sayı olarak yayınlayıp bıraktığı no

Aman Ormancı...

Resim
Geçenlerde okuduğum Tex 113 (Oregon Ormanları) ile başlayan ve Tex 114 (Shannon’un Tüfekleri) ile sonlanan hikayenin büyük çoğunluğunda Tex’i alıştığımız o sarı gömlek, lacivert pantolon, yakada fular, ayakta mahmuzlu çizmeler, yanlardan sarkan 2 colt ve bunları tamamlayan fişeklerle dolu kemer yerine ormancı kıyafetleriyle, hele hele Carson’u kareli oduncu gömleği içerisinde kafasında Ecevit kasketiyle görmek bir garipti. Alışılmışın dışına çıkıldığı için güzel de geldi bir taraftan... O bilindik ‘Bana bulaşma, pişman olursun’ ya da ‘Her an patlamaya hazır dinamit’ görüntüsünden sıyrılmış halleriyle pek bir sevimli göründüler bana... Hikaye Gros-Jean’in, kağıt fabrikası için ağaç kesim işini yapan bir dostunun başına gelen sabotajların failini yakalamaları için dostlarımızdan yardım istemesiyle başlıyor. Dostlarımız da yine Gros-Jean’in önerisiyle bu sabotajcıyı bulabilmek için orman işçilerinin arasına karışmak üzere kılık değiştiriyorlar... Teks’i başka bir macerasın

Lois olmadan Clark da olmaz ki...

Resim
Yepyeni Bir Gün diyerek, bırakın boşanma veya aldatma ya da yeni bir aşk gibi insani nedenlerle bitirilmeyi, hiç yaşanmamış noktasına getirilen Peter Parker – Mary Jane Watson evliliğinden sonra şimdi sıra Clark Kent – Lois Lane birlikteliğinde... Bildiğiniz üzere 2011 Eylül ayıyla birlikte DC evreni silbaştan başlıyor ve seriler yeniden #1 olarak okurun karşısına çıkıyor. DCNU olarak şifrelenen bu dönüşümle birlikte, 1996 yılından beri evlilik kurumunun güzide bir örneği olan Lois – Clark çiftine de aynı Marvel formülü uygulanıyor : Aslında bu evlilik hiç olmamıştı ki! Ama haklarını vermek lazım, bu noktada yeni bir açılıma gitmişler ve Lois Lane’in koluna yine Daily Planet muhabiri bir sevgili de takmışlar. Hatta abartmışlar Clark’ın ikiliyi Lois’in evinde hafiften uygunsuz bir durumda yakalamasını da sağlamışlar... Kimi ilişki vardır, yüzeyseldir, biliriz ki bir noktada sona erecektir. Misal Emma Frost ve Scott Summers... Kimi ilişki vardır, artık kardeş oldular kıv