New York’a ‘Hoşgeldin Frank’ Castle
İster salondaki kanepenin üzerinde olsun isterse yumuşak yatağımda sıcak yorganımın altında, akşam 10 sonrası yatarak bir çizgiroman okuyorsam yarım saat geçmeden uykuya dalma ihtimalim gayet yüksektir. Geçenlerde bir akşam, saat 11 sularında kanepeye uzandım ve çizgiromancı bir dostumdan yıllar sonra edindiğim Arkabahçe Punisher albümlerinden ilkini elime aldım. ‘Hoşgeldin Frank’in ikinci cildi bittiğinde saat ikiyi gösteriyor ve hikayenin etkisi beni uyumaktan alıkoyuyordu.. Düşünüyordum, neden bu güzelliği es geçmiştim acaba? Sanırım bunda bir miktar kapaktaki, Christian Bale’in saçlarını geriye taramış haline benzettiğim çizimin soğukluğunun payı vardı. Ama esas suçlu Steve Dillon idi.. Dillon'ın imzası haline gelen çizdiği kapaklı gözleri, çizgisini pek de sevmem. Kendisi, grafik olarak yıllar içerisinde ‘bana göre’ giderek basitleşmesiyle ve okuduğum ister Preacher olsun ister Punisher, birbirine benzeyen tiplemeleriyle beni sıkar. Ama Dillon’ın şansı şu ki 12 sayılık bu