Pizagor bir gün Hennessy'yi karşısına alır ve...


Birkaç sene önce ‘Hennessy’ olarak tanıdığımız çizgiroman sevdalısı dostumuz Murat Tüfekçiler yenilikçi bir fikirle ortaya çıktı: Çizgiroman dünyamızdan isimleri sorularıyla açmak, onların çizgiroman üzerine her türlüsünden düşüncelerini ve kendisinin bu isimler hakkındaki izlenimlerini bizlere aktarmak. Bu bazen isimleriyle ağır, çizgiroman adına yaptıkları işlerle ağır bir yazar ya da çizer oldu, bazen de içimizden, sadece çizgiroman okuru kimliğiyle tanıdığımız bir dostumuz..

Ama henüz kimse ‘Hennessy’ye ‘Bize biraz kendinden bahsetsene…’ demedi..

Bugüne kadar..



Superman - Yıldıray Çınar imzalı

Pizagor : Klasik giriş sorusudur, bize biraz kendinden bahseder misin, Hennessy kimdir falan filan. Teamülleri yıkalım, bunu şimdilik bir kenara bırakalım. Son birkaç gündür korsan üzerine yaşanan sanal tartışmaların sonrasında sıcağı sıcağına sorayım, neler oluyor, Hennesy çizgiromana küstü mü?

Hennessy : 1975 doğumluyum, herkes gibi hayat mücadelesi içinde kafamı boşaltmak ve hayatı daha yaşanır hale getirmek için hobileri olan bir insanım. Müziksiz özellikle Pink Floyd ve hobi olmadan bu hayatın anlamsız olduğunu düşünen biriyim. Çizgiroman da hayatımın bir parçası.

Dolayısıyla küstün mü şeklindeki soruna gelirsem, çizgiromanı hiç bırakır mıyım, sadece biraz kendimle kalmak, çizgiromanı kendimle yaşamak istiyorum.


Pizagor : Bunu bir süreliğine sahalardan uzaklaşıyorsun şeklinde mi algılamalıyım, en azından dijital sahalardan! Herhalde Büyülü Dükkan’a girdiğimizde en fazla rastlaşma olasılığımız olan çizgiromancı dostumuz kalmaya devam edeceksin.. Değil mi?

Hennessy : Dijital sahalardan biraz uzak olmak diye algıla sevgili arkadaşım. Ben çizgiroman almaya devam ettikçe Büyülü Dükkan evimden sonra ikinci adresim olacaktır. Çünkü orası benim için başka bir kapı, hem çizgiromana doyuyorum hem de sevdiğim arkadaşlarımla karşılaşma imkanı buluyorum. İlyas ve Fuat Erkul da sevdiğim arkadaşlarım arasında olunca oranın yeri ayrı oluyor benim için. Pazar sabahları tavla partimiz var bekleriz, bir de çay, kahve beleş :) Ayrıca arkadaşlarım ile ölene kadar dostluğum bakidir. Beni arayan nerede bulacağını bilir..


Pizagor : Benim de dahil olduğum geniş bir çizgiroman okuru kitlesi hayatlarının en az bir evresinde çizgiromana ara vermiş, sonra geri dönmüştür.. Senin de böyle bir ara vermişliğin oldu mu?

Hennessy : Herkes gibi küçük yaşlarda çizgiroman okumaya başladım. İlk dayımın Tenten kitaplarını çalarak, sonra harçlıklarım ile Kaptan Swing okumaya başlayarak. Ardından Mandrake, Superman, Örümcek Adam ve Batman ile taçlandırdığım çizgiroman okurluğuma hem bir anda kendimi iş hayatının içinde bulmam, hem de şimdiki gibi bol çizgiroman olmadığı için ara verdim.

2010 yılı sonuydu, kız arkadaşımdan yeni ayrılmıştım. Kafamı boşaltacak ve meşgul olmamı sağlayacak yeni bir hobiye ihtiyacım vardı. Yıllardır Star Wars, hi-fi gibi hobilerim sayesinde yeni insanlar tanımıştım. Sadece hobi yapmak değildi amacım, yeni insanlar tanımak, çoğu insanın hep uzaklardan baktığı yerlere rahatça ulaşmak. Böylece bir gün kahve içmek için buluştuğum çizgiroman koleksiyoncusu okul arkadaşım sevgili Cem'e ‘ben Martin Mystere okumak istiyorum’ dedim. O da beni bir zamanlar Kadıköy çarşısı içinde en alt katta çizgiroman satan İlyas Erkul (Büyülü Dükkan) ile tanıştırdı. Hala unutmam sevgili arkadaşım İlyas’ın dükkân kapısında söylediği sözü. "Buradan içeri girersen bir daha çıkamazsın!" dedi. Öyle de oldu. Bir boşluğu doldurmak için yola çıktığım bu yeni hobimde, gene İlyas arkadaşıma gittiğim bir günde Kadıköy çarşısının en alt katındaki kafeteryada bir masaya oturmuş bir grup gördüm. İlyas arkadaşım beni onlar ile tanıştırdı. Altın madalyon isimli siteye üye arkadaşlarım ile ilk defa bir araya geldim.

Bugün onların tavsiyeleri ve kendi okuma zevkime göre sattıklarım ve takaslar hariç dört yüz çizgiromanlık minik bir arşivim, duvarımda Yıldıray Çınar ve Daniele Statella’dan orijinal çizimlerim ve Tuncay Efe abimin yaptığı Tenten tablom oldu. Ve hep dediğim gibi, yeni insanlar tanıma şansım oldu.


Pizagor : Hennesy sadece bir çizgiroman tutkunu değil bildiğim kadarıyla. Mesela bir konser için kar – kış – kıyamet demeden yollara düşüp başkente gelebilecek derecede bir müzik tutkunu. Bu bağlamda tutkuyla bağlandığın başka neler var hayatında? Çizgiromanın bu tutkularındaki ağırlığı nedir, en öne çizgiromanı koyabilir misin?

Hennessy : Tabi ki tutku. Tutku olmadan, istek olmadan en önemlisi merak olmadan yaşamak istemezdim. Bu konuda kendimi şanslı hissediyorum hayatımda kendi çapımda birçok hobim ve araştırmam sonucunda iyi bir yere geldim. Bu tarafımı iş hayatına ya da zamanında okul hayatına verebilseydim neler olurdu diye bazen kendime soruyorum. Ama kendimin en sevdiğim tarafı bu.

Başta da dediğim gibi müziksiz bir hayat benim için yaşanmamış bir hayattır. Ufak yaşlarda tutkum haline geldi. Herkes sevgilisini koluna takıp okula giderken, ben kulaklığımda Pink Floyd dinleyerek gidiyordum. Bana deli diyorlardı, şimdi tüm gençlik kulaklıksız dolaşmıyor. İyi bir müzik kulağım vardı. Bunu ben değil çevrem söylüyordu. Doğru zamanda doğduğum ve dayım gibi doğru adamlardan müzik zevkini tattığım için, 70-80 arası kuşağı yakaladığım için iyi bir arşivim oldu. Bir de üzerine hi-fi hobisi beni sarınca.. Zamanında imkanımın yettiği ölçüde bir sistemim vardı. Ama dediğim gibi benim amacım yeni insanlar tanımaktı. Her zaman söylediğim gibi ismini anmadan geçemeyeceğim sevgili arkadaşım Tarık Koral evinde kaç gece benim için dünyanın en iyi anfisi olan ASR II karşısında rakı ve çiğ köfte eşliğinde Beethoven, Pink Floyd, Jordi Saval dinlemek her kula nasip olmaz..

Evet bir şeyi kafaya taktıysam olacak mantığıyla yola çıkarak kar kış dinlemeden Ankara’da konsere geldim. Tabi sevgili abim Derya’yı görmek bahanesi ile aslında. Birçok konsere gittim ama hayatımda üç konseri unutamam; Scorpions 2012, Mark Knopfler ilk konseri Fender Strat Red havaya kaldırışı ve Roby Lakatos konseri ki onunla tanışmama vesile olmuştu.

Tutkularım çok, burada anlatmaya kalksam saatleri alır ama dediğim gibi müziksiz yaşamak istemem. Çizgiroman son tutkum. En öne maalesef koyamam. Müzik ve yeni insanlarla tanışma tutkum her daim ağır basar ama çizgiroman için şu an hayata bağlanmamı sağlayan damarlardan biri diyebilirim.


Pizagor : Peki ya aşk! Bekârlık sultanlık mı?

Hennessy : Aslında bu soruyu sana ben sormalıyım :) bekarlığı özlüyor musun diye. Aşkı herkes anlatır, tarif eder ama tarif ettiği gibi yaşamaz. Ben anlatmayı sevmem yaşamayı severim. Aşk anlatılır birşey olsa idi herkesin hikayesi birbirine benzerdi. Bence aşk anlatılmaz yaşanır ve bir hikayesi olur bu tabi benim fikrim..

Bekarlık sultanlık mı.. Ben yanlış zamanda doğru insanı buldum. Doğru zamanda doğru insanı buldunuz mu bekarlık tabi ki sultanlık değil. Ama kavgalar ve kafa uyuşması olmadığı bir ortamda yaşayacağıma hür bir kuş olmayı tercih ederim. Doğru insanı bulmadığım sürece bekarlık sultanlıktır.


Pizagor : Çizgiroman beğenini anlatır mısın? Hangi akımlara, hangi kahramanlara, hangi döneme, hangi yazar – çizerlere daha yakın duruyorsun?

Hennessy :Desene bu sohbet bir kaç gün sürecek :)

Öncelikle bir mesaj vererek konuya giriş yapmak isterim. Çizgiroman sadece çocukların okuduğu ve büyüyünce bir köşeye bıraktıkları bir araç değildir. Çizgiroman 5 yaşında da 85 yaşında da okunacak bir hayal dünyası, bazen ders çıkarılacak bir sanat bazen de gülmeni sağlayan bir araç, bazen göz sevkine hitap eden bir amaçtır. Onun için herkesin çizgiroman okuması ve çevresine bunu yaymasını şiddetle tavsiye ediyorum.

Şimdi hangi akımları ve kahramanları takip ettiğime gelince;




  • Tex
Geçen bir kardeşim ile oturmuş sohbet ediyorduk. Abi neden bu kadar Tex seviyorsun dedi. Ona da dediğim gibi; Tex bir bardan içeri girer herkese bira ısmarlar, hikayeyi az veya çok anlar, ya da bardan içeri girer beş on kişiyi döver veyahut direk bir masaya gider, bifteği yer soğuk birayı içer. Kötü adam ya şerif, ya kanun kaçağı, ya bir çete veya bir subaydır. Kısaca Tex’de hikaye hep aynıdır, roller değişir durur. Ama İtalyan çizerler ile yaptığım sohbetlerde dedikleri gibi hepsi Tex çizmek ister. Tex benim için işte bunun için tutkudur. Ondaki çatışma sahneleri, arka sahneler veya kovalama sahneleri, karakter çizimleri benim için anlatılmaz yaşanır.



  • Batman
“Hatırlamanı istiyorum Clark.. Gelecek yıllarda.. Kendinle başbaşa kaldığın anlarda.. Boğazına sarılmış elimi hatırlamanı istiyorum. Seni yenen tek insanı hatırlamanı istiyorum.”

İşte benim Batman karakterine olan bağımı en iyi anlatan çümle. Bazen psikopat, bazen bir aile babası, bazen çapkın. Sabah gülen, geceleyin karanlıklar içinde her türlü delilik ile savaşan adam. Benim için ‘No Man's Land’ hikayesi Batman konuları içinde nirvanaya ulaştığım, en sevdiğim hikayedir. Batman her türlü düşman ile savaşırken buluyorsunuz. Duy sesimi Ertan.. Bazen çizimleri, bazen atmosferi, bazen de Joker ile bir bütündür bu karanlık ruhlu adam benim için. JBC Yayıncılık’ın sahibi sevgili Dostum Ertan Ergil’’e sonsuz sevgiler..




  • Mister No
Benim işte kısaca :) Bazen efkarlanır içer, bazen aşık olur aldatılır. Bazen adalet için dünyayı karşısına alır. Aşık olur, dayak yer, sever sevilir, kısaca insan gibidir. Hele Afrika’da geçen maceraları benim için unutulmaz. Herkesin bu maceraları okumasını tavsiye ederim. Bir de benim için büyük bir yazar olan Gaston Leroux’a Operanın Hayaleti adlı macerasında yapılan göndermelere hayranımdır. Mister No klasik seri maceraları her zaman keyif ile okunacak maceralardır.



  • Nathan Never
Türkiye’de değeri anlaşılamayan çizgiroman. Üzülerek söylüyorum, böyle kaliteli bir yayının Çizgi Düşler tarafından sırf ayakta durması için basılan ve desteklenen bir yayının daha iyi satmaması beni hep üzmüştür. Bilimkurgu ağırlıklı olsa da hikayelerinde polisiye, aşk, geçmişe ve geleceğe atıflar bulunan harika bir arkaplana sahiptir. Dev albümleri keyifle okunacak bir karakterdir.



  • Örümcek Adam
Öncelikle burdan sevgili kardeşim İlke Keskin’e selam göndermek isterim. Örümcek ağlarını hem güzel tercümesi ile bizlere okuttuğu için ve son zamanlarda sağlam hikayelerini de yayınladığı için. George ve Gwen Stacy’nin Ölümü, Kraven’in Son Avı, Örümcek Adam siyah serisi gibi sağlam hikayeleri kesinlikle es geçmeyin. Para biriktirip çalışıp kazanmaya çalışan acıların çocuğu Peter Paker’sız bir çizgiroman rafı düşünülemez.



  • Thorgal
Bence Çizgi Düşler’in bastığı en iyi kitap, bir başyapıt ya da başucu kitabı adına ne derseniz deyin. Büyük küçük herkesin okuması, okurken düşünmesi, düşünürken çizgileri arasında kaybolması gereken bir viking hikayesi. Sadece Fransızca konuşulan ülkelerde beş milyon satmış. Paris metrosunda hala reklamına rastlayacağınız efsane..



  • Tenten
Nasıl Carson’suz Tex çekilmez ise Kaptan Haddock olmadan Tenten sanki biraz yavan kalır, ne dersiniz. Bazılarına göre eşcinsel, kimilerine göre ırkçı. Ama bunu söyleyenler dahil herkesin okumaktan çekinmediği bir çizgiroman.



  • Conan
Belki de okumak için almadığım tek çizgiroman. Nasıl olur diyeceksiniz. Marmara Çizgi tarafından yayınlanan Vahşi Kılıç serisini takip ediyorum. Ben Conan almadan önce çizgiromanı sadece okuyordum çimdi onun sayesinde çizgi detaylarını anlamanın keyfini alıyorum. Conan benim için okunup vakit kaybedilecek bir çizgiroman değil, o çizimlerin arasında kaybolup gidilecek bir hikaye. Bunla ilgili ufak bir anımı anlatmadan geçemeyeceğim. Conan 5. kitap çizimlere bakıyordum ve Kızıl Saray hikayesinin ilk sayfasını çevirdim. Çevirmez olaydım tam onbeş dakika abartısız bir resme bakar mı insan, ben baktım. Onbeş dakika sonunda kitabı masanın üzerine bırakıp İlke Keskin’i aradım, kardeş hemen bu sayfanın orjinalini bana mail at dedim. Frank Brunner çizmemiş resmen yaşamış savaş sahnesini ve odamın duvarına hemen baskısını alıp çerçeveledim. Orijinali kimde ise adresini verin gidip çalayım :)



  • Martin Mystere
Çizgiromana dönmemi sağlayan karakter. Martin Amca klasik serisi son zamanları hariç keyifle okuyabileceğiniz hikayelerle doludur. Gizem, efsaneler, polisiye kurgusu ile sizi birçok efsaneye farklı taraflardan bakan, Java gibi susan ama benden daha çok kız ile aşk yaşayan bir karaktere de sahiptir.



  • Yürüyen Ölüler
Marmara Çizgi’nin kalesi, son zamanlarda okuduğum en iyi serilerden biri. Dizisini hiç seyretmedim. Ama çizgiromanı için bir başyapıt diyebilirim. Zombiler burda sadece dekor. İnsanoğlunun zor zamanlarda ne kararlar alabileceğini, ne risklere girebileceğini, intikam için neleri yapabileceğini, kendi halkını koruyabilmek için nelerle mücadele edebileceğini kısaca insan psikolojisini çok iyi işlemiş bir hikayeye sahip. Alın demiyorum hala okumadıysanız çok şey kaybetmişsiniz diyorum.



  • Lone Wolf and Cub
Kiralık katil bir samuray ile oğlunun maceralarını barındıran harika seri Yalnız Kurt ve Yavrusu. Şu ana kadar 11 sayısı yayınlanan, her karesininde ustanın elinden çıktığını fırça izleri ile net gördüğümüz harika seri. Öyle düello sahneleri var ki balonsuz bir anlatım anca bu kadar iyi dile getirilebilir.



  • Gibrat
Buradan Flaneur Yayınevi’nden Servet Inandı’ya selamlarımı gönderiyorum. Alışık olmadığım çizgiromanlar basarak dünyamı renklendirdiği için. Gibrat bunlardan biri. İkincisi de yakında çıkacak. Edisyonu kapağı, sertifikası, kısaca herşeyi ile okumaktan keyif aldığım bir albüm. Baskısı da tükenmek üzere, belki de tükenmiştir.



  • Daredevil
Kör bir avukatın Örümcek Adam yetmezmiş gibi New York sokaklarında adaleti aramasına biz Daraldevil diyoruz. Korkusuz adlı hikayesini kesinlikle okuyun ve şu an Arka Bahçe’nin çıkardığı seriyi alın, en sağlam hikayelerden biriyle sizi baş başa bırakacak. Bir karakterin hem maskeli, hem de maskesiz adaleti arayışına en güzel örnek.

Tamam dediğini duyar gibiyim, bu sondu. Dedim ya sabaha kadar sürer, daha Brendon, Lilth, Avengers, X-Men, Old Man Logan, Kick Ass ve diğerlerine girmedim :)


Yazarlar ile aram çok iyi değildir :) Yukarda saydığım karakterlerin çoğu serisini okurum. Ama iş çizerlere gelince bir iki ismi zikretmeden geçmek istemem.



Lola Airaghi

Çizimlerine aşık olduğum kadın. Brendon olmak üzere birçok çizimini yakından takip ettiğim. Facebook üzerinden arkadaş olduğum, hala ara sıra yazıştığım, güzel bir söyleşi yaptığım kibar kadın. Aşk olmak isterdim (Fatih Okta) abim duymasın hemen yetiştirir :)


Yıldıray Çınar

Bir adam hem bu kadar ünlü olacak, hem de beyefendi olacak. Çizimlerine hayran olduğum uzaktan da olsa arkadaşı olmaktan keyif aldığım bir çizerimiz. Odamın duvarında duran Iron Man çizimi için iddia ediyorum tartışmasız en iyi cover çizimi.


Mahmud Asrar

Hem tanışmak, hem de sohbet etmek şansına sahip olduğum bir çizerimiz daha. Son zamanlarda çizimlerini öyle geliştirdi ki hakikaten geldiği yeri ne kadar hak ettiğini görmemek mümkün değil. Hele kadın figürlerini bir başka çiziyor. Hala bir Super Girl çizimi almak için kapısında yatıyorum :)


Claudio Villa

Üstad Tex’i tekrar yarattı desem yalan olmaz. Onun çizdiği kapaklardan birini alsam her halde sabah akşam bakar, rüya mı diye kendime sorarım herhalde.


Yves Swolfs

Ülkemizde de yayınlanan Drango ve Efsane serilerinin çizeri ve yaratıcısı. Çizdiği sahnelerin çoğu tablo gibi. Kadın çizimleri harika..


Bu uzar gider..

İtalyan, Fransız, Amerikan azda olsa Türk akımını yakından takip ediyorum.



Pizagor : Çizgiromancının estetik beğenisi ve görüşü gelişkin olur malum. En beğendiğin çizgi kadın karakter kimdir? Black Cat deme, bozuşuruz :)

Hennessy : Black Cat :) şaka şaka. Mara Jade, Spider Woman ve Wonder Woman..





Pizagor: Röportaj yapma fikri nasıl ortaya çıktı? Portföyde ne kadar çizgiroman aktörü vardı ki böylesi iddialı bir işe kalkıştın?

Hennessy : İddialı dersek abartı olur. Yeni insanlar tanıma merakım ilk İngiltere eski başkanı Tony Blair’e gönderdiğim mektupla başladı ve sonra da benim için dünyaca ünlü keman virtiyözü Roby Lakatos ve Luciano Pavan ile tanışmama vesile oldu. Doğum günümde beraber çekip mail attıkları resmi hala unutamam. Merak ediyordum okuduğumuz karakterleri çizen ve yazan kişiler kimlerdi. Bunun üzerine Altın Madalyon sitesinden nemo takma isimli arkadaşım ve sonra da Şehnaz Uğur arkadaşım sayesinde İtalyanca facebook sayfalarından sizinle röportaj yapmak istiyorum diye mesaj attım. Sağ olsunlar çoğu olur dedi. Evet, belki yarım yamalak cümleler kurdum, belki imla hataları yaptım, yazım kurallarına uymadım ama sonunda birçok insan ile tanışma şansım oldu. Aralarından Lola Airaghi ile güzel bir arkadaşlık kurdum ve ara sıra da yazışıyoruz.


Pizagor : Röportaj amaçlı konuştuğun, yazıştığın tüm bu çizgiroman aktörleri arasından ‘en’leri sorsam.. en burnundan kıl aldırmaz, en cana yakın, en ilgili, en boş vereni vs..

Hennessy : En boş Roberto Diso, en cana yakın ve ilgili Ertuğrul Edirne ve Serdar Hızlı, en çok keyif aldığım Lola Airaghi, Yıldıray Çınar, Mahmud Asrar, Daniele Statella..


Pizagor: Pekiyi böyle güzel giden bir proje neden sonlandı, niye röportajlara devam etmiyorsun?

Hennessy : Hem İtalyanca bilen bir arkadaş bulamadığım için hem de bu işi benden daha iyi yapacak çok kişi olduğu için.


Pizagor : ‘Hennessy’ ile başlayan tanışıklık bir süredir ‘Batman’e dönüştü. Açıkçası ben ‘Hennessy’yi beğeniyorum çünkü JBC alınmasın ama Batman herhangi birinin aklına gelebilecek alelade bir rumuz. Ancak ‘Hennesy’nin farklı bir aurası var. Nedir bu ‘Hennessy’, nereden geliyor, özel bir hikâyesi var mı?

Hennessy : Tabi ki var. Benim en sevdiğim konyak markasıdır. Kışın vazgeçilmezim. Yazın ise ara sıra takılırız kendisi ile.


Pizagor: Bu ülkede çizgiromanın geleceği adına iyimser misin, karamsar mısın? Sence nelere gebe gelecek günler?

Hennessy : Maalesef karamsarım. Yayınevleri dahil kimse birlik beraberlik içinde değil. Biz okuyucular da dahiliz bu duruma. Taraftar gibiyiz hepimiz. Şu anda Türkiye ömrünce görmediği kadar bol bir çizgiroman çeşitliliğine sahip ama maalesef okur yok. Onlar da fala 50 lira verip, kitaba 20 lirayı çok görenler. Ya da ay sen hala çizgiroman mı okuyorsun çocuk ruhlu hahaaha diyenler. Ben yayınevlerini takdir ediyorum. Ya bu bollukta hep beraber batacağız ya da ben yanılacağım ve mutlu olacağım. Okullara, üniversitelere gidilmedikçe kısaca halka inilmedikçe sadece bizler arasında kalır çizgiroman ve her geçen gün pahalanan sektörümüz elemeler ile ya azalmaya gider ya da biter. Son zamanlarda fuarlara gidilmeye başlandı, bu yetmez, kampanyalar lazım, bu da yetmez yayınevlerinin insanları çağırıp kendilerini tanıtmaları lazım.



Pizagor : Pekiyi ya dünyada çizgiroman desem?

Hennessy : Amerika artık çizgiromanı araç olarak kullanıyor, amaç film sektöründen para kazanmak. Nasıl müzisyen artık albümü kartvizit olarak çıkarıyor, konserden kazanıyor, Amerika da parayı sinemadan vuruyor. İtalya’da Tex ve Diabolik haricinde kalanların durumu vahim. Gerçi onlar da uyandı, geç oldu ama :) Ya ‘one shot’a dönüyorlar ya da limitli seriye. Renkliler de ekstrası işin. Fransızlar herhalde aralarında en iyisi. Japonya’da ise manga bir kültür olduğu için harika eserler ve çizgi filmler çıkmaya devam ediyor.


Pizagor: Biz, birkaç arkadaş merak ediyoruz, ‘Hennessy’ fotoğraflarda neden hiç gülmez, ciddiyetinden mi yoksa fotojeniklikle ilgili bir sorun mu?

Hennessy : Yapı meselesi diyelim. Ortaokuldu, sınıfın en soğuk adamı oscar ödülünü ben almıştım. Bir zamanlar takıldığım barda bir hanım arkadaşım ‘Murat seninle tanışmadan önce seni arçelik buz dolabına benzetiyordum’ dedi, ‘ama tanıyınca öyle olmadığını anladım.’

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Mutantın Alpha’sı, Gamma’sı, Omega’sı...

Nils Holgersson ve Morton: Sapasağlam Bir Çocukluk Nostaljisi...

Clone...