Conan Yıllıkları 1: Fil Kulesi


Önyargılı yaklaştığım bir kitap daha..

Kılıcın ve büyünün egemen olduğu, tanrıların hüküm sürdüğü bir çağı defalarca kare kare izledikten sonra tüm bu anlatının kaynağı olan birkaç hikaye ne kadar güzel olabilirdi? Kelimeler o muazzam Conan panelleriyle boy ölçüşebilir miydi? Otuzların fantastik yazını, dil ve tema olarak bugünün ‘çok bilmiş’ okurunu ne kadar tatmin edebilirdi? Maalesef önyargılar ve yine ters köşe..

‘Görelim bakalım R.E.Howard mı daha büyük, Roy Thomas mı? Beş buçukuncu hissim Roy Thomas diye fısıldıyor!’ derken bile alt metinde Robert E. Howard’a hafiften burun kıvırarak başladığım Conan Yıllıkları’nın birinci kitabı ‘Fil Kulesi’ Conanvari bir şekilde hunharca yıkıp geçti beni desem çok da abartı olmaz..

Önce kitaptan alıntılarla Howard’ın Conan’ı..


‘Yaşamak ister miydin?’ diye sordu Murilo. Barbar homurdandı. Gözleri yeni bir ilgiyle parladı.
‘Kaçmanı sağlasam bana bir iyilik yapar mısın?’ diye sordu aristokrat.
Cimmerialı konuşmadı, ama cevabını bakışlarındaki dikkatle veriyordu.
‘Benim için bir adam öldürmeni istiyorum.’
‘Kimi?’
‘Kralın rahibi Nabonidus’u!’ diye fısıldadı Murilo.
Cimmerialı şaşırmış veya sinirlenmiş görünmedi. Uygar insanların tersine, otorite figürlerinden korkmaz ve onlara saygı duymazdı. Krallar da dilenciler de onun için birdi. Murilo’ya dışarıda serbestçe gezinen bir sürü kiralık katil varken niye kendisine geldiğini de sormadı.



‘Evdeki Haydutlar’ hikayesinden bu alıntı Conan’ın koca koca ünvanlar önünde korkuyla, sadakatle, istemdışı bir otomatiklikle eğilen tüm zamanların insanlarına benzemediğini, sürüden olmadığını göstermekte..

Öykünün devamında işler Murilo’nun planladığı gibi gitmez. O günün ilerleyen saatlerinde satın alınan gardiyan tutuklanır, görevi devralan gardiyan ise Conan’ın Murilo destekli bu çok yeni rahatlığını ve keyfini görünce haddini bildirmek üzere hücreye girme gafletinde bulunur. Sonrası malum.. Hapishaneden kendi başına kurtulmasına rağmen Conan, zincirlerini çözen ve ona yiyecek veren Murilo’ya borçlu olduğunu düşünür ve ona yardım etmeye karar verir..

Görüldüğü üzere onuru da, şerefi de, delikanlılığı da bilir Conan, sözünün eridir. Yapılan iyiliği unutmama, minnet duyma, borcuna sadakat sadece soyluların değil, Hiborya çağının oportünist bir barbarının bile değerlerindendir.. 'Kutudaki Tanrı' öyküsünden yaptığım aşağıdaki alıntı bunu perçinlemekte:



‘Pekala,’ diye homurdandı barbar gönülsüzce. ‘Buraya elmaslı Zamora kadehini çalmaya geldim. Bir adam bana tapınağın haritasını verdi ve kadehin yerini gösterdi. Bu odadaki..’ – Conan eliyle gösterdi – ‘..bakır bir Shem tanrı heykelinin altındaki gizli bölmede duruyor.’
‘Doğru söylüyor,’ dedi Promero. ‘O kadehin yerini dünyada en fazla yarım düzine insan bilir sanıyorum.’
‘Peki kadehi çalabilseydin,’ dedi Dionis alayla, ‘seni kiralayan adama mı götürecektin, yoksa kendine mi saklayacaktın?’
Conan’ın gözleri öfkeyle parladı.
‘Ben köpek değilim,’ diye mırıldandı barbar. ‘Sözümü tutarım.’
‘Seni buraya gönderen kim?’ diye sordu Demetrio. Ama Conan yanıt vermedi.



Howard’ın Conan’ı ile Roy Thomas’ın Conan’ı arasında fark var mı pekiyi? Kitabın ilk iki hikayesi olan ‘Fil Kulesi’ ve harika bir Hiborya polisiyesi ‘Kutudaki Tanrı’yı düşünerek ve hatta buna Belit’li ‘Kara Kıyıların Kraliçesi’ öyküsünden bir pasajı ekleyerek var diyeceğim. Özellikle ilk iki öyküde çizgiromanından aşina olduğumuz o vahşi karizmatik barbarı göremedim. Daha çok yanlış zamanda yanlış yerde bulunan hafif silik bir kişilik gibi vardı karşımda, hikayelerin esas öne çıkanları ağzı laf yapan ve sırf bu yüzden daha zeki görünen karakterlerdi. Ama sonrasında Conan daha bir Conan olmaya başladı. Lakin ‘Kara Kıyıların Kraliçesi’nde bocaladı bir..


‘Sevgilim, bence o nehirde bir yerlerde bir şehir var. Nehre girmeye cesaret eden denizciler, uzaklarda dev kuleler ve surlar görmüş. Biz hiçbir şeyden korkmayız Conan. Hadi gidip o şehri yağmalayalım!’
Conan kabul etti. Belit’in planlarını genellikle kabul ederdi. Yağmaları Belit planlar, Conan uygulardı. Nereye gittikleri ve kiminle dövüştükleri umurunda değildi. Bir yerlere gitmeleri ve birileriyle dövüşmeleri yeterliydi. Bu hayatı seviyordu.



Bir kadına böylesi bir teslimiyet, bir kadının gölgesinde kalmak, açıkçası ilkel çağların yenilmez maçosundan beklemediğim bir davranış tarzı bu.. Çünkü Conan’a yakışan hareket kitabın son hikayesi olan ‘Kayıp Kadınlar Vadisi’nde yaşandığı gibi olmalı..

Büyücülük öğrenmek üzere Kheshatta’ya giden kardeşine eşlik eden Ophir soylusu Livia Bakalahlı yağmacıların saldırısına uğramış ve Bakalah kralı Bajujh’un tutsağı olmuştur. Daha birkaç saat önce kardeşi gözlerinin önünde katledilen kadın, Bakalah kralını ziyarete gelen Bambulalılarla birlikte bir beyaz görünce kurtarılmaya dair umutlanır. Gece olduğunda tüm tehlikeyi göze alır, bu yabancının çadırına gider, anlatmaya başlar. Ancak adamın tepkisiz dinlemesine adeta patlar:


‘Sen.. Sen onurdan, merhametten, iyilikten ne anlarsın ki? Diğerleri gibi barbarın tekisin. Derin beyaz ama ruhun onlarınki gibi kara. O kara köpeklerin senin gibi bir beyazı öldürmesi, beyaz bir kadını köle yapması umurunda değil! Pekala!’
Livia soluk soluğa geriledi.
‘Bedelini ödeyeceğim,’ dedi, üstündeki fanilayı yırtıp fildişi rengi göğüslerini sergileyerek. ‘Bak, güzel değil miyim? O kurum rengi cadılardan daha seksi değil miyim?Uğruna kan dökmeye değer değil miyim? Benim gibi beyaz bir bakire için adam öldürmeye değmez mi?
‘Bajujh’u öldür! O kara köpeği öldür! Kahrolası kellesinin yere düştüğünü görmek istiyorum. Öldür onu! Öldür!’ Yumruklarını birbirine vurmaya başladı. ‘Sonra bana ne istersen yaparsın. Kölen olurum!’



Hatundaki duruşa, özgüvene bakar mısınız! Hormonlarının sürüklediği yere giden erkek ve bunu gayet güzel kullanan kadın.. Tam gıcık olduğum mevzular. Pekiyi Conan’ın bu duruma tepkisi ne olur, okuyalım..


Conan bir an susarak, kılıcının kabzasını okşadı. Dev bir ölüm makinesine benziyordu.
‘Sanki kendini vermeme şansına sahipmişsin gibi konuşuyorsun,’ dedi. ‘Sanki vücudunla krallıkların kaderini değiştirebilirmişsin gibi. Seni almak için Bajujh’u öldürmeme ne gerek var? Buralarda kadınlar çok ucuzdur. Gönüllü ya da gönülsüz olmaları da pek fark etmez. Kendine fazla değer biçiyorsun. Seni istesem, almak için Bajujh’la dövüşmeme gerek yok. Benimle dövüşeceğine seni bana verir.’
Livia inledi. Birden çökmüştü. Başı döndü. Sendeleyerek geriledi ve bir yatağın üstüne yığıldı. Ne kadar aciz olduğunu anlayınca ruhu ezilmiş ve acıyla dolmuştu..



İşte benim Conan’ım bu :)

Ama burada bitmez, kadına haddini bildirdikten sonra devam eder..


.. Adım Conan. Cimmerialıyım. Kılıcımla yaşarım. Ama beyaz bir kadını bir zencinin eline bırakacak kadar aşağılık değilim. Sizler bana hırsız dersiniz, ama bir kadına asla tecavüz etmedim.. Yaşlı ve şeytanın akbabası gibi çirkin olsaydın bile, derinin rengi yüzünden seni Bajujh’un elinden alırdım. Ama genç ve güzelsin. Zenci orospular görmekten bıktım. Teklifini kabul ediyorum.
.. Güzelliğinin tadını Bajujh değil Conan çıkaracak!..



Böylece Bakalah köyüne saldırır Conan. Livia ise bu katliamdan çılgınca ve körlemesine, hikayeye adını veren vadiye kaçar. Burada bir canavarın eline düşer ancak peşinden gelen Conan tarafından kurtarılır. Livia Conan’a verdiği sözü tutmayacağını, o yüzden de şimdi ona ne isterse yapabileceğini söylerken Conan lafı yapıştırır:


‘Pis bir anlaşma yapmıştım. O kara köpek Bajujh’u öldürdüğüme üzülmüyorum, ama sen alınıp satılacak bir orospu değilsin. Adetler ülkeden ülkeye değişir, ama bir erkek nerede olursa olsun domuzluk yapmak zorunda değildir. Biraz düşününce, yaptığımız anlaşmanın aslında seni zorlamaktan farksız olduğunu anladım. Hem buralarda yaşayabilecek kadar güçlü değilsin. Şehir çocuğusun sen. Kitaplara, uygar hayata alışıksın. Bu senin suçun değil. Ama benim gibi yaşamaya kalkarsan hemen ölürsün. Ölü bir kadın da işime yaramaz. Seni Stygia sınırına götüreceğim. Stygialılar da seni Ophir’e, evine gönderir.’





Howard'ın Conan'ı Hiborya çağını anlatmada yararlanılan bir karakter adeta. Roy Thomas ise bu karakteri şekillendiriyor ve o hamurdan bir efsane yaratıyor. Bunda yazım kadar John Buscema'nın çizgisinin de etkisi var. Conan leş bir meyhaneye girdiğinizde gözünüze doğrudan çarpan kişidir. Conan üzerinize bir ordu gelirken onca insanın arasından ölümüm bunun elinden mi olacak diyerek ürktüğünüz kişidir. Bu etkiyi, bu karizmayı kelimeler yaratamaz, büyü çizgidedir, Buscema'nın her bir Conan ayrıntısındadır. Buscema'nın Conan'a verdiği auradadır.

Howard'ın tartışmasız başarısı ise yarattığı 'Kılıç ve Büyü ve Tanrılar' üçlüsünün egemen olduğu Hiborya çağıdır.

Conan hikayelerini okurken R.E.Howard’ın bilime gönül vermiş olduğu hemen farkediliyor. Misal evrim teorisinden oldukça etkilenmiş, etraf kendi ifadesiyle ‘evrimini henüz tamamlayamamış’ ya da ‘yüzbin yıl sonra tamamlayacak’ maymunlarla dolu. Bir de, artık çeviriden mi kaynaklanıyor yoksa orijinalinde de böyle mi ifade edilmiş bilmiyorum, 
‘jilet gibi keskin dişler’ ve ‘beyinsiz bir otomat’ gibi Hiborya çağından binlerce yıl sonra ortaya çıkan kavramlar da yer alıyor bu metinde.

Ayrıca Teksaslı yazarımızda hafiften ırkçı bir tandans hissetmedim de değil. Gerek Livia’yı o kara köpek Bajujh’a bırakmayacağını söylerken gerekse yine aynı paragrafta ‘zenci orospular’ gibi bir ifade kullanırken ister istemez böyle düşündürüyor okura. Ancak bu eğilimi katmerleyen hikaye benim için ‘Kara Kıyıların Kraliçesi’ öyküsü oldu. Bu hikaye boyunca kara korsanların korku ve dehşet dışında herhangi bir insani yönünün sergilenmemesi ve kendilerine atfedilen bu adeta ‘kullan – at’ tarzı hayatlarıyla geçmiş zamanların kölelerini hatırlattılar bana. Ama doğrudan yazarı suçlayamam, malum bu durum otuzlu yılların Amerikan toplumunun konuya bakışından ve yapısından da kaynaklanıyor olabilir..

Bir yandan da acımasız R.E.Howard, binyılların değişmez kanununu Conan sayfalarında kaleme alırken yaşadığı zamanın, bugünün ve muhtemelen gelecek günlerin yadsınamaz adalet gerçeğini okurun yüzüne tokat gibi çarpıyor..


‘Katil Conan değilse’ dedi öfkeyle, ‘hala bu binada bir yerlerde olmalı. Dionus, Arus.. Siz burada benimle kalın. Tutuklular da burada kalsın. Siz diğerleri binayı arayın. Katil Arus’un cesedi bulmasından önce kaçmışsa, ancak Conan’ın girdiği yoldan çıkabilirdi, ama o zaman da Conan onu görürdü, doğruyu söylüyorsa tabii.’
‘Şu köpekten başka kimseyi görmedim,’ dedi Conan, Arus’u göstererek.
‘Görmedin tabii, çünkü katil sensin,’ dedi Dionus. ‘Boşa vakit harcıyoruz. Ama formalite icabı binayı arayacağız. Kimseyi bulamazsak, işte o zaman yanarsın! Kanunu biliyorsun, kara saçlı yabani. Sıradan bir vatandaşı öldüren madenlere gönderilir, tacir öldüren asılır, zengin birini öldürense diri diri yakılır!’



Conan'ın Dark Horse mu yoksa Marvel yorumu mu diye sorarsanız, Marvel derim. Unutmamak gerekir ki o aslına daha sadık kalınmış dediğimiz Dark Horse uyarlaması Conan'ı buralara kadar düşmüştür :)




Adım Conan. Cimmerialıyım. Kılıcımla yaşarım..

İşte koskoca bir mitin kısacık özeti..


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Mutantın Alpha’sı, Gamma’sı, Omega’sı...

Nils Holgersson ve Morton: Sapasağlam Bir Çocukluk Nostaljisi...

Clone...