Avatar



Bu yazıyı fi tarihinde Altın Madalyon Çizgiroman Forumu’nda kaleme almıştım. Neme lazım, kaybolursa üzülürüm...


Naviler -Avatar

Bayılıyorum Holywood usulü toplum mühendisliğine... Önce zulmeden tarafında sağlam bir duruş, devlet destekli Holywood filmleriyle yaratılan önyargılar, dogmalar ve yalanlar dünyası. Sonrasında yavaş yavaş uyanan topluma günah çıkarma tadında pazarladıkları ve toplumun keyifle yutabileceği ‘Bak aslında bunlar mazlumdu...’ lokmaları. Örnek mi! Alın size Vietnam filmleri ya da westernler... Bir dönemin evcilleştirilmesi gereken cahil vahşilerine karşı mücadele eden kahraman asker, bir de bakmışsınız senaristler eliyle yıkım kültürünü dayatan beyaz adamın çıkarı için katliamlar yapan aşağılık bir karaktere dönüştürülmüş...

Toplumu şekillendirmede aklıma gelen uç örneklerinden biri Tommy Lee Jones ve Samuel Jackson ikilisini biraraya getiren 'Rules Of Engagement' (Vur Emri), daha doğrusu filmin sonlarına doğru olan sahneler... Çıkarlarını korumayı durumdan vazife çıkarmakla maskeleyen Amerikan hükümetinin demokrasi getiricisi ve demokrasi muhafızı kahraman Amerikan askerinin, yine kendisine yabancı belki de hiç bulunmaması gereken bir coğrafyada halkı katletmesini haklı çıkarmak için beş yaşındaki sakat bir Arap kız çocuğunun elinde silahla elçilik binasına saldıran biri olarak gösterilmesine herhangi bir tepki verdi mi acaba seyirci?

Avatar’a gelirsek...

Vahşi Batı yerine Pandora.

Kızılderililer yerine Naviler.

Beyaz adam yine aynı beyaz adam.

Üzerine sos olarak da biraz Gaia öğretisi (ki tükenen dünya bilincinin yükselişiyle ne de güzel örtüşüyor).

Alın size Avatar...

Film kötü mü? Aslında değil. Ama söylediği yeni bir sey yok. Muhteşem bir görsellikle birlikte yukarıda bahsettiğim dört maddeden ibaret...

Filmden çıkarken neler düşündüğüme gelirsek... ‘Ben bu filmi daha önce izledim yahu, hem de bir değil birkaç kere. ‘Kurtlarla Dans’ mesela, mekan vahşi batıydi o filmde. Sonra daha yakın tarihli ‘Son Samuray’, bu sefer mekan Japonya. Mekanlar değişse de yıkım kültürü dayatıcıları her daim aynı!’ diyordum kendi kendime...



14.07.19 tarihli ekleme...


Ana özgü kişisel düşünceler ve ilgi duyulan mevzular beyin kimyasını da etkiliyor ki değerlendirmeler de farklılaşıyor. Yıllar önce Avatar'ı izlediğimde sinemanın dev ekranının, gelişmiş ses sisteminin büyüsüyle filmin görselliğinden ziyadesiyle etkilenmiş ancak hikaye itibariyle çizgiromanlarda özellikle de fumettide sıkça karşılaştığımız tüketilmeye, sindirilmeye çalışılan kızılderili motifinin bir türevi ve beyaz adamın açgözlülüğünün bir yansıması olduğunu ifade etmiştim. Aradan yıllar geçip de evimde kanepemde uzanmış bir halde, ortalama bir televizyonda mütevazi şartlarda yeniden seyrettiğimde o etkilenmeden eser kalmadığı gibi Cameron'ın özenle yarattığı Pandora evreninde ciddi evrimsel sıkıntılar olduğunu da düşünmeye başladım...

Ama öncelikle...

Evrim öğrenim müfredatından çıkarılabilir, evrim tukaka ilan edilebilir ama bu evrimin tüm zamanların en sarsıcı ve en önemli keşfi olduğu, milyonlarca yıldır yaşandığı ve yaşanıyor olduğu gerçeğini değiştirmez. Evrim bir yandan da yaratıcı inancı gibidir aslında; bir tezdir, taraftarlarının gözünde kanıtlar ayan beyan ortadadır. Karşıt görüşlülere göreyse bu apaçık kanıtlar zorlama çıkarımlardır, dayanaksızdır, mesnetsizdir. Bana göre ise evrim apaçık ortadadır. Canlılığın çeşitliliğinin bilimsel sebebi - açıklamasıdır. Dönüşümün mekanizmasının işleyiş şekli itibariyle (basitçe anlatmak gerekirse mutasyonun ortaya çıkması, bunun doğal seçilimde avantaj sağlaması, sonrasında bu değişimin topluluk içinde yayılması şeklinde ilerleyen dinamik mekanizma) bir insanın kısacık ömrüne sığmayacağını, bir kuşakta gösteriminin mümkün olmayacağını düşünsek de göz göre göre ve hızla türleşen canlılar için bu linkte ve bu linkte örnekler görebilirsiniz...

Peki bunca cümleyi neden sarfettim...

Direhorse

Cameron'ın Pandora'yı yaratırken referansı dünyadır; devasa ağaçlar çevremizdekilere benzer, koca çiçekler etrafımızdakiler gibidir, Naviler de insan fizyonomisindedir. Ancak Pandora'yı Naviler'le paylaşan diğer sakinlerinden bazıları misal atlardan esinlenilmiş 'Direhorse'lar ya da kurtlardan yola çıkılarak grafikleştirilmiş 'ViperWolf'lar nedense altı bacaklı tercih edilmiştir.

Viperwolf

'İnsanlar, maymunlar, koyunlar, kertenkeleler hatta kuşlar neden dört uzuvludur?' sorusunun yanıtı doğanın bunu tercih etmesinde yatar. Fazladan uzuv, bunları hareket ettirmek için sarfedilmesi gereken fazladan enerji demektir. Doğa ise optimizasyonu sever, doğal seçilimin tercih ettiği de aynı işi daha az enerjiyle yapan türdeş olur. (Bu arada insanlar da iki ayaklarının üzerinde yükselmenin bedelini hala bel ağrılarıyla ödemektedir, adaptasyon hala tam anlamıyla sağlanamamıştır.) Yukarıda belirttiğim belirttiğim dünya cinsleri de ortak bir atadan gelmektedir ve ortak ata dört uzuvludur. Pandora evreninde ise bu mekanizma farklı çalışmaktadır; Naviler dört uzuvlu iken diğer memeli benzeri canlılar baskın şekilde altı uzuvludur. Evrim gözlüğüyle bu duruma bakarsak mantıkdışıdır, olması gereken ya diğer cinslerin de iki kolu - iki bacağı olmasıdır ya da Navilerin de fazladan iki uzva daha sahip olması...



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Mutantın Alpha’sı, Gamma’sı, Omega’sı...

Nils Holgersson ve Morton: Sapasağlam Bir Çocukluk Nostaljisi...

Clone...