Marvels – Mucizeler
Marvels – Mucizeler, konunun sıradan bir insanın çevresinde döndüğü, muktedir kahramanların ise figürana dönüştüğü inovatif bir hikaye..
Fasiküller boyunca kendini tekrar eden tema, yeni bir çağın, kahramanlar çağının ortaya çıkışıyla bu ‘Mucizeler'in birer kahraman mı yoksa tehdit mi olduğunun sorgulanması. Hikaye edilen, alalade hayatını sürdüren sıradan insanın, ilk mucizeler Human Torch (bu noktada gerekli bir açıklama; bahsi geçen karakter Marvel Comics’in öncülü Timely Comics döneminin Human Torch’u, Fantastic Four’unki değil) ve Namor'un ortaya çıkışıyla, bu yeni duruma, bu köklü değişikliğe ne tepki vereceğini şaşırması, sevse bağrına mı bassa yoksa nefret mi etse bilememesi üzerine en temelde..
İz bırakan Marvel öykülerinden devşirilmiş paneller eşliğinde mucizelerin kendi iç dünyalarında yaşadıkları gelgitler ve sebep oldukları yıkımlar; kendilerine verilen kahraman ya da devlet düşmanı payeleri arasındaki gidip gelmeler; bazılarının bazen birer moda ikonuna dönüştürülmeleri, bazen de yaşadıkları binadan atılacak kadar dışlanma durumları; 'homo superior’un ortaya çıkışıyla evrimsel manada 'homo sapiens’ın devrinin kapandığının dillenmesi; insanlığın dünyadışı kitle imhacılarla – gezegen yutucularla tanışması vs..
Ve Kurt Busiek, ardarda gelen bu darbeler karşısında insanın çaresizliğini, muhtaçlığını, ikiyüzlülüğünü ve kıymet bilmezliğini anlatıyor sayfalar boyunca. Konjonktür değişiyor, hem de en temelinden, hem de en hızlısından, ama böylesi bir değişime hazırlıksız yakalanan insanlık beklenildiği üzere direnç gösteriyor, kabullenmiyor, konservatif davranıyor, geçmişine tutunmaya çalışıyor. Konfor alanını alabora eden bu tsunamiyi biçare boğmayı amaçlıyor..
Marvels - Mucizeler, grafik olarak nedense Stan Lee'ye benzettiğim (gerçi Alex Ross bambaşka bir kişiye referanslıyor) Phil Sheldon isimli bir gazetecinin gözünden anlatılan bir hikaye. O da benzer aşamalardan geçiyor, mucizelerin pıtırak gibi çoğalmasıyla içsel bir kararsızlığa ve karamsarlığa sürükleniyor. Tek farkı adaptasyon yeteneğinin diğerlerine göre biraz daha fazla olması. İlk başlarda birlikte hareket ettiği sürüden ve sürü psikolojisinden sıyrıldıkça sıradan insanın vefasızlığını farkeden Sheldon, tehlikeden kurtulana kadar kahramanların sırtını sıvazlarken, peşisıra onların kanını isteyen sokaktaki insanların davranışlarındaki çarpıklığın ayırdında sorgulamaya başlıyor. En nihayetinde kendi çapında birşeyler yapmaya karar vermesiyle (aslında pek de birşey yapamamasıyla), olayları gözlemleyip anlatmaya devam etmesiyle sürüp gidiyor hikaye. Ki bu durum bile subliminal bir ‘Haddini bil!!!’ mesajına dönüşüyor..
Daha önce de dediğim gibi, yazın olarak farklı bir deneme, bu tekrarlı temadan ara ara sıkılsam da ilgiyle okudum.
Lakin yine de kurguda zorlamalar hissettim. Marvel evreninin o koca koca olaylarına gönderme yaparken görece önemsiz Gwen Stacy'nin hikayede yer alması Örümcek Adam gibi en temel bir Marvel karakterini de hikayeye dahil etme maksatlı bir yama gibi göründü bana. Gerçi Fantastic Four ve Avengers'ın taraf olduğu küresel ve hatta galaktik olaylar ve tehditlerden yola çıkıp küçük çaplı bir George Stacy cinayetinin peşine düşmek, sıradan insanın yapabileceklerinin sınırlarını, çapının darlığını göstermesi açısından anlaşılır ve betimleyici olsa da hikayenin bütününe bakılınca o ana kadar dile getirilen mucizevi olaylara nazaran gayet önemsiz bir noktayla sonlanmasına neden oluyor bana kalırsa..
Ezip geçen Alex Ross gerçeğini bir tarafa koyarak yazıyorum; Marvels – Mucizeler bambaşka bir deneyim. Marvel çizgiroman evrenine herhangi bir şey katan bir kitap değil, bir yandan okur için hızlı ve konsantre bir altın ve gümüş çağ hatırlaması bir yandan da mucizelere tamamen dışarıdan bir bakış..
Şimdiye kadar hep merkezinde kudretli kahramanların olduğu, okur olarak her daim kahramanların gözlükleriyle baktığımız, süperlerle kendimizi özdeşleştirdiğimiz bir evren vardı. Ama bir yandan da o evrenin yok sayılan milyarlarca sıradan insanı söz konusuydu. Ve biz okurlar onların farkında değildik, olanlar karşısında hissiyatlarını, ne düşündüklerini, tepkilerini bilmiyorduk. Galiba merak da etmiyorduk. Ama tüm bu mücadele insanlık adına veriliyordu. Yaman bir çelişki aslında; kahramanların varoluş sebeplerine böylesi umursamaz davranma..
Mucizelerin dünyasında sokaktaki adamın olayların merkezinde tutuluşu ve iç dünyasını yansıtılıyor oluşu, kameraların ona çevrilmesi kendi adıma yeni/yenilikçi bir durum. Fraction’ın Hawkeye’da yaptığı gibi sıradan insanı olabildiğince öyküye dahil etmek, hatta hikayeyi onların çevresinde dokumak gibi bize sıradışı gelen yaklaşımların tadı da belki bu bakirlikten geliyor..
Ve Alex Ross..
Albümün sonunda genişçe bir bölüm kendisine ayrılmış ve bence albümden bile daha keyifli bu sayfalar. Bu sayede nasıl özenli çalıştığını öğrendiğim üstadın karşısında saygıyla eğiliyorum. Ve artık o Örümcek Adam kostümünün tuhaflığını, şekilsizliğini, estetikten uzaklığını, giyenin üzerinde iğreti duruşunu sorgulamıyorum bile..
Yorumlar
Yorum Gönder