Deli Gücük

Deli Gücük - Çizen: Koray Kuranel

Enfes bir kitaptan nefis bir pasaj...


‘Bak şu Şark’a... İyice bak hele... Yedi yaşında yetmişlik şeyhlerin koynuna sokulan sübyanlara bak; herifi onu boşadı diye ovaya diri diri gömülen avratlara bak; sabahtan yatsıya kahvedeki ağaç gölgesinde sığır gibi durup, nargile fokurdatarak ahkam kesen, ömr-ü billah tek bir zerre okumamış gafillere bak; asırların nasırlaşmış kof, kara örflerinin içinde debelenip duruyorlar.
Bu da bir ince hastalık değil mi peki? Bu da Ruhların Tüberkülozu değil mi? Geberiyoruz, Zebellah, geberiyoruz cahillikten... Akıl Hummasından kavruluyoruz şu Şark’ta.
Yeriz, içeriz, yediririz, kınarız, kandırırız, koltuk severiz, divan kurarız, hısımı, akrabayı, toprağımızı, hemşehrimizi kayırırız; dedemizin – nenemizin; dedelerinden – nenelerinden öğrendiği bayat, ölü hurafeleri, akıl mikroplarını baş tacı ederiz; kimse aklını kullanmaz, en mühim meziyet it – kopuk, çakal olmaktır, kesmekle, deşmekle, düzmekle, kurşunlamakla övünürüz, başka türlü olmaz... Mayamızda var çünkü.
Geviş getirir gibi konuşuruz, konuşuruz, konuşuruz, fısıldarız, çekiştiririz, iftira atar kin tutarız. Arabalara, fistanlara, kahvelere, meclislere, konaklara, kebaplara bayılırız; kitaplara kıçımızı sileriz.’
Deli Gücük başını eğip sustu. Başka ne vardı ki yapacak.




Önce çizgiromanlardan, sonrasında da kitabından tanıdığım bir karakter Deli Gücük. Öz be öz Anadolu çocuğu, bu topraklardan çıkmış bir korku faktörü ama modern zamanlardan bir hayal gücünün, vintage falan değil, doğrudan arkaik folklorik bir ürünü. Umacı gibi, Al Karısı gibi, Gulyabani gibi. Ürkütücü, tekinsiz, uzak durulası. Ama bir yandan da bunlarla taban tabana zıt içsel motivasyonlarla hareket eden bir karakter, varoluş amacı katıksız ve sebepsiz korku yaratma güdüsü değil. Farklılığı duruşunda, adalet arayışında, ortaya çıktığında hem savcı – hem hakim – hem cellat olmasında ve tüm bu ‘katliamlarının’ kamu vicdanıyla gayet uyumlu, gayet koşut ilerlemesinde. Ve sırf bu doğru – yanlış netliği ve tavizsizliği nedeniyle Deli Gücük bir yandan da bugünün çizgi tanrılarımızın, metahumanlarımızın, homo superiorlarımızın post modern bir yorumu...


DG, değişik zamanlar için anlatılan Deli Gücük öykülerinin toplandığı bir kitap. Ve bu kitapta Murat Başekim'in sözcüklerle birlikteliği etkileyici. Yazınının akıcılığı harika, dur-durak, tökezleme bilmiyor. Betimlemeler sağlam, anlatı çok ama çok kuvvetli. Hele bir 'Düğümler' öyküsü var ki, okurken insan gözlerini satırlardan kaçırır mı, ben içimin daralmasından dolayı habire kaçırdım. Deli Gücük’ün orijinini merak edenler için de bir öykü var, günümüzde geçen hikayeleri de olacak mı diye soranlar için bir ipucu da... Kitaptan alıntıladığım bölüme benzer şekilde, devamlı bir 'geçmişin ağzından bugüne yapılan sistem eleştirisi' sarmalında ilerlemiyor bu hikayeler. Lakin insanın - insanlığın yargılanması ise sonuna kadar...


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Mutantın Alpha’sı, Gamma’sı, Omega’sı...

Nils Holgersson ve Morton: Sapasağlam Bir Çocukluk Nostaljisi...

Cassandra Nova: İlk Düşman