Nils Holgersson ve Morton: Sapasağlam Bir Çocukluk Nostaljisi...


Seksenlerde çocuk olmak apartman bahçesinde kazılan avuç içi kadar çukurlarda misket oynamaktı, raptiyelerle – çıkartmalarla özene bezene süslenen plastik arabaları ucu direksiyona benzesin diye çember haline getirilen uzun tellerle sürmekti, türlü çeşidinden gazoz kapakları toplamaktı, mahallenin tüm erkek çocuklarının dahil olduğu yine o zamanlar bolca bulunabilen boş arazilerde kızılderili – kovboy meydan muharebeleri yapmaktı. Ve biraz da Atom Karınca demekti, He-man demekti, Kara Şimşek demekti, Nils ve Uçan Kaz demekti...

Ve bugün Nils deyince o zamanların çocuklarının ezici çoğunluğu çizgi filmini hatırlayıp 'Nerede o eski çizgi filmler azizim...' ruh haline bürünseler de o günlerde bir de çizgiromanları yayınlanıyordu bu popüler karakterlerin. Unutulmasınlar, bir yerlerde izleri kalsın bu fasiküllerin...



O dönemin çocukları hikayeyi hatırlayacaktır...

Tembel, bencil, yaramaz, hayvanlara eziyet etmekten keyif alan, gerek ebeveynlerinin gerekse çiftliğin hayvanlarının yaka silktiği bir çocuktur Nils Holgersson. Bir Pazar gezmesi öncesi sergilediği yüksek performanslı haşarılık nedeniyle kitap okuma cezası alır (ki her ne kadar çizgiromanda Pazar gezmesi olarak lanse edilse de bunun bir Pazar ayini olması kuvvetle muhtemeldir ve ceza olarak verilen okuma kitabı da muhtemelen kutsal metinler içermektedir - ne mutlu ki çocuklarımız bu bilinçaltı güdümlü misyoner faaliyetten de korunmuştur). Bu çok acımasız bir cezadır Nils’e göre. Okumaya başlar ancak çok geçmeden uyku galip gelir. Nils uyuklarken hamster Karot da (çizgiromanda bu hayvancağızın köstebek olduğu söylense de hamster olması daha olasıdır) Nils’in şapkasına tırmanarak kendine rahat ve yumuşak bir yer bulur. O andan itibaren fantastiğe kayar hikaye. Nils’in uykuya yenik düştüğü sırada odadaki sandığın kapağı zorlanmaya başlar ve içinden küçük bir insan çıkar. Bu Cüce Büyücü’dür. Cüce Büyücü’nün çıkardığı gürültüyle uyanan Nils bu küçük insanı farkeder ve onu yakalar. Cüce Büyücü kendisini serbest bırakmasını istese de Nils’in bir şartı vardır: Okumakla ve sonrasında anladıklarını babasına anlatmakla cezalandırıldığı on dört buçuk sayfayı hafızasına kazımasını ister Cüce Büyücü’den. Bu küstahlık sebebiyle peşisıra siniri tepesine çıkan Cüce Büyücü Nils’i parmak çocuk haline çevirir. Hala şapkadaki Karot da dolaylı olarak bu büyüden etkilenir. Küçülmesiyle birlikte hayvanlarla konuşabilmeye başlayan Nils’in çevresi bir anda ona büyük kin güden, intikam isteyen çiftlik hayvanlarıyla çevrilmiştir. Nils için kaçma – kovalanma evresi başlamıştır...



Hikayenin Morton ayağı ise eş zamanlı olarak apayrı bir şekilde gelişmektedir. (Burada bir parantez açıp belirteyim ki orjinal kalmış bir panelde Morton’un da aslen Martin olduğunu görmekteyiz. Martin gerçekliğinin ise 'Morton mu, Norton mu?!!' ikilemi yaşayan bünyelerde sorunsalı derinleştiren bir girdi yarattığı açıktır) Uzun göç yolları üzerindeki Holgersson çiftliğinde mola veren yaban kazı sürüsüne katılmak ve onlarla birlikte Laponya’ya (ilerleyen fasiküllerde bu yer Lappland’e dönüşecektir) gitmek için uçma yetisi olmayan bir evcil kaz kendini aşarak uçmayı kafasına koyar. Ve ilginçtir başarır da, hem de tam havalanmak üzereyken ona tutunan Nils ve Karot ile birlikte. Artık uzun, keyifli bir macera; Nils Holgersson karakteri özelinde de müthiş bir dönüşüm bizleri beklemektedir...

Nils ve Uçan Kaz’ın çizgiromanlaştırılması süreci de ilginç bir şekilde gelişmiştir. Nobel ödülü alan ilk kadın yazar olan Selma Lagerlöf’ün ‘The Wonderful Adventure of Nils Holgersson’ kitabından önce animeye uyarlanır. Sonrasında Almanlar bu animeyi çizgiromanlaştırır. Alman kaynaklı bir çizgiroman olduğu bilgisinin doğruluğuna ilk etapta kuşkuyla yaklaşsam da fasiküllerin son sayfasındaki ibare net bir şekilde bunu desteklemektedir: ‘Agentur für Urheberrechte Gmbh, Merchandising München ...’



Milliyet Yayınları da çizgi filmin TRT’de gösterildiği 1985 senesinde, fazla vakit kaybetmeden çizgiromanını haftalık olarak raflara koyacaktır. Yayınlanan kırk fasikül, fasiküllerin yayını devam ederken dörtlü olarak ciltlenerek bir defa daha satışa sunulacaktır. Ancak Nils’in hikayesinin sonu getirilmeyecek, seri yarım kalmış çizgiromanlardan birisi olarak kalacaktır...



Döneme özgü bir durum sanıyorum, yerelleştirmeler, bize özgü ifade biçimleri Nils ve Uçan Kaz sayfalarında da karşımıza çıkmakta. İsveç kökenli olup da Japonların animeleştirdiği, Almanların da bundan çizgiromanlaştırdığı bir mozaikte ana gibi yar olmaz tadında buram buram Anadolu kokan ifadeler tuhaf kaçıyor illaki, yerelleştireceğim derken doku uyuşmazlığı yaratıyor. Çeviriler ise yer yer orjinal metne değil de görsellere bakıp da uydurulmuş diyaloglar hissi uyandırıyor...




Bunun temelinde de yoğun olarak tercih edilen sokak ağzı ve argo yatmakta. Gençlere ve yetişkinlere yönelik bir çizgiromanda kabul edilebilir bir durum olsa da ‘Duyduk, sağır değiliz!’ gibi en hafifinden argo, hedef kitlesi sadece çocuklar olan bir çizgiromanda göze batıyor. Diyalogları şöyle tarifleyeyim: Her söylenene ters yanıtlar veren, sözcükleriyle, cümleleriyle, vurgularıyla dayılananlar gibi, karşılıklı konuşmaların bazılarında saygı sınırı yok oluyor ve o sevimli karakterler muğlaklaşıp yerlerini bu rahatsızlık kaynağı, itici, kabadayı tipler alıyor adeta. Orjinal metinlerde böyle bir durumun olamayacağının bilinciyle başlayan sorgulama silsilesinin hızlıca varacağı nokta net: Çevirinin niteliği...


Oysa nefis TRT Türkçe’siyle seslendirilen bu karakterlerin asla böyle diyalogları olmazdı, kalite akardı çizgi filmin her saniyesinden...



İsveç Kron’una resmi konulacak kadar önem atfedilen Selma Lagerlöf ve Nils Holgersson, çizgi film versiyonuyla şu an kırk yaş civarlarında olan Türk seyircisi için de ayrı bir konuma sahiptir kanısındayım. Misal, bu satırların yazarı, on yaşındayken seyredemediği son Nils ve Uçan Kaz bölümüne otuz küsür yaşında televizyonda tesadüfen denk geldiğinde oturmuş, sessizce izlemeye başlamıştır. Bölüm sonunda hissettiği ise tuhaf bir tatmin – tamamlanma – rahatlama duygularının birleşimidir: Tıpkı çizgiroman serisinin uzun zaman sonra bulabildiği dördüncü albümünü diğerlerinin arasına, yerine yerleştirirken hissettiği gibi. Çizgi film artık tamamlanmıştır, akış gediksizdir, yılların bilinçaltı tırmalamasının nihayet sonu gelmiştir...

Bir kitap kendi dilinin - kendi kültürünün sınırlarını aşıp tüm dünya çocuklarını etkisi altına aldıysa, acaba diyorum, o muazzam ‘Chicken Run’ animasyonunda tavukların uçma sevdasına esin kaynağı olmuş mudur Lagerlöf’ün Morton’u, ne dersiniz?

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Mutantın Alpha’sı, Gamma’sı, Omega’sı...

Clone...