Kayıtlar

2015 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Mutlu yıllar dostlar!

Resim
Dünya barışı bu sene de sağlanamayacak ama güzel şeyler de olacak... Hissediyorum... Hissiyatı kuvvetli çizgiromanperver Pizagor :)

May Yenge...

Resim
Grafik olarak her daim çok yaşlı resmedilmiş bir karakterdir May Parker. Kırışmış yüzü, çökük avurtları, gözaltı torbaları ve gri saçlarıyla ununu elemiş - eleğini asmış bir profil çizer zannımca. Kadın olmanın ötesinde bir noktadadır, adeta cinsiyetsizdir, görüntüsüyle, konuşmasıyla, giyim-kuşamıyla büyükanne kıvamındadır. Bundan otuz sene öncesinin Bilka Örümcek Adamlarında okurken de halihazırda yaşlıdır, Örümcek Adam sürekliliğinde geçen anca beş senede doğal olarak o kadar daha ihtiyarlamıştır... Bu hissiyatla yaklaştığım May Yenge’nin yıllar evveli Ahtapot’un gelini olmasını çok garipsemiştim. Ortayaşlı bir erkek olarak düşündüğüm Otto Octavius bir büyükanneyle neden evlenirdi ki, garip bir durum değil miydi bu? Neyse sonra bunun altındaki kötü niyeti öğrenmiştik de bir mantığa oturtabilmişti çocuk dimağım bu çarpık ilişkiyi... Sonra Nathan Lubensky ile gönül ilişkisi başladığında, hatta bu ilişki nişanlanmaya kadar vardığında, birlikteliklerine bakışım artık yaşını başı

İlkel Çağların Yenilmez Maçosu...

Resim
Hayal meyal hatırlayabildiğim bir Conan macerasından aklımda kalmış birkaç panel... Önce kılık değiştirerek yanında mücadele eden yavuklusuna teşekkür mahiyetinde bir öpücük... Sonrasında bunu, aksi yöndeki kesin emrine uymayarak yaptığı için poposuna şaplak... Burada, bu ödül – ceza sıralaması çok mühim bana kalırsa. Sıralama tam tersi olsa sonradan verilen öpücük, biz okurların ‘aaaaaaa çooook romantik..’ iç çekişleri eşliğinde, popoya şaplağın da bir nevi özrü olarak algılanabilecekken Conan önce ödülü, sonra cezayı vererek aslında ödülün etkisini yerle yeksan etmeyi, esas olan ceza üzerine odaklanılmasını amaçlıyor... İşte erkeklik hamuru diye adlandırılan şey, taş fırın erkekliği denen durum bu olmalı. İlkel çağlarda romantizm olabilir illaki, her iki cinsiyetten o zaman için de pek çok taraftarı olabilir, hatta Hiborya Çağı'na uyarlanmış sunumuyla benim gibi layt erkekleri bile kavrayabilir. Lakin Conan’ın romantizm ile herhangi bir işi olamaz. Bir kadınla birlikteyse ü

Biraz saçmalama, biraz da Şehrin Ateşlisi Harley..

Resim
Çizgiroman sonsuz olasılıklı, sonsuz esneklikte bir mecra. ‘Çizgiroman tadında’ tabiri de konuya ilgisiz ya da hasbelkader ilgili taraflar nazarında bile kabul görmeye başladı çizgiromanın yükselişiyle birlikte. İfade, absürtlüğün, inanılmazın, gerçeküstülüğün, olağandışılığın kabul gördüğünü hatta takdir edildiğini barındırıyor bünyesinde.. Hemen yazalım bir senaryo.. Halley kuyruklu yıldızı aslında bir gezegen yutucudur ve her 75 yıllık döngüsünde büyük bir açgözlülükle ve sonsuz bir kinle dünyaya yaklaşmaktadır. Ancak ‘Yüce ve Kadim Büyücüler Konseyi’ de 75 yılda bir toplanıp Halley’yi yolundan saptıracak ayini gerçekleştirmektedir. Ancak Halley’in bu geçişi öncesinde büyük bir talihsizlik yaşanmış, konseyin yedi ‘Yüce ve Kadim Büyücü’sünden biri henüz genç diyebileceğimiz 857. yaşında karşıdan karşıya geçerken 06 OKZ 666 plakalı aracın altında kalmıştır. ‘Yüce ve Kadim Büyücüler Konseyi’ ise erken gelen bu ölüme hazırlıklı değildir, dünya kaçınılmaz bir yok oluşa doğru yakla

Her seçim bir vazgeçiş imiş!

Resim
Blogun temasını değiştirmemle birlikte vazgeçmek zorunda kaldığım bir çizim - banner var, Dorukhan Özcan dostumun ‘Black Cat’ (ki kendisinin hastasıyız) yorumu... Oysa hatun, bütün hünerimi ortaya koyup çiziktirdiğim ‘Çöpten Çelebi’nin üzerine ilaç gibi gelmişti :) Yok mu şu muazzam hatunu blog başlığına gömmenin bir yolu?

Buscema'nın 'Eskizler'i..

Resim
Bir John Buscema kitabı için bunu söyleyebileceğimi düşünmezdim ama maalesef ‘Eskizler’i beğenmedim. İçerdiği 'bana kalırsa' sınırlı sayıda çizim, doyurucu olmaktan uzak-kötü bir röportajı süslemek için kullanılmış. Sorgulayan kişi zorlamıyor bile Buscema'yı, al gülüm, ver gülüm tarzı ilerliyor muhabbet. Sayfalar ilerledikçe anlıyoruz ki üstad zaten bir miktar kasıntı, en azından röportaj özelinde çizdiği profil bu.. Misal hiçbir çinicisini beğenmiyor (hatta Stan Lee, üstadın bu konuda kulağını bile çekiyor), bir seriyi bıraktıktan sonra devamını kim hazırlamış bakmıyor adeta yok sayıyor falan. Üstad Conan'ın yedi hafta gazete bantlarını çizmiş, sonra bu boyutu beğenmediği için bırakmış. Devamını kimin çizdiğini bilmiyorum diyor. Kim çizmiş derseniz, Conan okurlarının gönlünde tıpkı John Buscema gibi ayrı bir yere sahip Ernie Chan'ın kaleminden çıkmış devamı. Bana kalırsa üstad gayet biliyor da egosu gereği o ismi telaffuz edemiyor..  Soruları soran kişi ben o

Altın Madalyon Dergi #7...

Resim
Nemo'nun üşenmeyip de yollara düştüğü, gittiği o yaban ellerde sevgili Mister No'muzun izini sürdüğü Manaus... Dean'in katıksız bir Marvel fanboy olarak :) Marvel Cinematic Universe'e yeni bir güzellemesi... Rumar ve yaza yaza, anlata anlata Türkçe basılmasını sağladığı Hal Jordan, Parallax, Green Lantern... vs... vs... Dergideki karalamalarım :) Benim de gayet acemice karalamalarımla ilk defa yer aldığım e-dergi Altın Madalyon'un yedinci sayısına buradan erişebilirsiniz... Sekizinci sayıda ise bomba gibi bir dosyayla geliyorum: Straczynski, Gwen Stacy ve elbette Sins Past... Vurun Kahpeye... Ya da Geçmişin Günahları... Yakında...

Cesur Yeni Dünya üzerine saçmalamalar..

Resim
Aldous Huxley’in ‘magnum opus’u olan Cesur Yeni Dünya, George Orwell’in 1984 romanındaki gibi ‘faşizan!’ bir yönetim altındaki dünyanın neye benzeyeceğinin bir başka portresini sunuyor okura. Ancak 1984’deki distopik kurgunun, farkındalığı olan, bilinçli ama eli kolu bağlı, sıkı takip altında, en ufak hatasında okka altına giden insanlarından ve düzeninden farklı bir ortam buradaki. Güçlü, düzene başkaldırıya toleransı olmayan, ama yöntemleri itibariyle daha yumuşak faşizan bir ortam söz konusu olan. Toplum geneline hakim olan, koşullandırılmış da olsa, bir mutluluk var. İnsanlar üretiyor, hızlıca tüketiyor ve kendi şartlandırılmış değer yargılarına göre mesut bir şekilde yaşıyorlar. Binyılların toplumsal yapısı, kutsalları alaşağı edilmiş, sıkı sıkıya sarılan bugünün değerlerinin hep içi boşaltılmış ya da evrilmiş. Mesela tek bir kadına ya da erkeğe bağlılık garip karşılanıyor, anne ya da baba ağza alınamayacak bir küfür olarak değerlendiriliyor bu geleceğin insanları tarafından.. C

Dallas 22/11/63

Resim
Marty McFly: That's right, Doc. November 12, 1955. Doc: Unbelievable, that old Biff could have chosen that particular date. It could mean that that point in time inherently contains some sort of cosmic significance. Almost as if it were the temporal junction point for the entire space-time continuum. On the other hand, it could just be an amazing coincidence. * * naçizane çevirim: İhtiyar Biff’in özellikle o tarihi seçmesi inanılmaz. Zamandaki o noktanın sanki kozmik bir önemi var, adeta uzay – zaman sürekliliğinin vazgeçilemez bir kesişim noktası. Tabii tüm bunların şaşırtıcı bir tesadüf olması da olası.. Hatırlarsanız ‘Geleceğe Dönüş’ üçlemesinde Marty, 12 Kasım 1955 tarihli okul balosundan farklı amaçlarla iki defa geçiş yapar. Kötü olarak da niteleyebileceğimiz bir dizi tesadüf sonucu döndüğü geçmişte, yine şanssız tesadüflerin kelebek etkisinin sonuçları varoluşunu tehdit eder hale dönüşünce bu ilk seferdeki maksat, gerçekleşmesi gerektiği üzere annesiyle babası

'nuff said!

Resim
İsmi yarattıklarının önüne geçmiş bir dokuzuncu sanat dehasının ilham verdiği, yakın dönemden varyant kapaklar... The Superior Spider-Man #16 The Amazing Spider-Man #14 Rocket Racoon #1 The Amazing Spider-Man #1

Uçuş Kartı :)

Resim
Pazartesi, öğleden sonra 4 suları, Sabiha Gökçen Havalimanı... Upuzun bir kuyrukta nihayet sıra bana geldiğinde kısmetime adeta bir uçak piyangosu olan acil çıkışlardaki rahat, geniş diz mesafeli koltuklardan tekinin düşmesinden bile çok, uçuş kartımın arkasındaki bir çizim tebessüm ettirdi... Çizgiroman hayatımızın içine her geçen gün daha fazla mı giriyor yoksa ben mi algıda seçici davranıyorum acaba?

Tanrılar Tanrılara Karşı...

Resim
Asgard tanrıları, dönem Thor yazarı Gerry Conway’in rutine bağladığı ‘kainatı yok olmaktan kurtarma’ görevlerinden birinden daha geri döndüklerinde, yokluklarında klonlarının yerlerine geçmiş, Asgard’a hükmediyor olduklarını görürler. Haliyle gerçek Asgard tanrılarına düşen bu kumpası çözmek, Asgard tahtına yeniden sahip olmaktır... Nitekim kumpas çözülür, tanrılar ve inanç hakkında üzerinde düşünülmeye değer birkaç aforizmayla birlikte... Loki'nin yancısı İgron sıradan bir rahibe atıf yapıyor... Konuşan bütünlüğün mutlak tanrısı Odin mi, sağduyunun sesi mi? Görseller Büyülü Çizgi Roman tarafından yayınlanan Thor Klasik Cilt 4 albümünden alınmıştır.

Ne vereyim müdür?

Resim
Kayıp Balder’in peşinde, Thor’un yolu Londra’ya düşer. Şehre ayak basar basmaz da ölümlü kişiliğine dönüşür çünkü tanrısal benliğinin aksine alter ego Donald Blake’in tatmin edilmesi – doyurulması gereken dürtüleri vardır. Böyle olunca da midesi kazınan Donald Blake, elinde sopası, aksaya aksaya ilk gördüğü ‘pub’a girer. Tezgahta kendisini klasik John Buscema çekiciliğindeki garson beklemektedir. Sonrasında güzel garson konuşur maalesef: ' Ne vereyim, müdür? ' ‘müdür’ bizim buralarda sevilen bir hitap tarzı. Yine bunun gibi ‘patron’, ‘hocam’, ‘hacı’ (sondaki o ı harfini biraz uzatarak – hacıııı şeklinde), ‘kanka’, ‘kankito’, ‘reis’ (gerçi onun bir süredir başka bir simgesel anlamı var), ‘panpa’ falan da gayet kullanılan sözcükler. Sonraki çevirilerde kullanılmak üzere ben önerimi yapayım da :) ' Ne vereyim, patron? ' ' Ne vereyim, hocam? ' ' Ne vereyim, hacıııı? ' ' Ne vereyim, kanka? ' ' Ne vereyim, panpa? ' Görsel Büyü

Lego Tarzı...

Resim
Altın Madalyon 'da paylaşılmış :) Atıfta bulunduğu kapak ise tabi ki hepimizin malumu...

Asterix On The Warpath

Resim
22 Ekim 2015 için müjdelenen 36. Asteriks albümü ‘The Missing Scroll’u beklerken 24 Kasım 2015’te raflarda olacak bir pop-up Asteriks kitabı ile daha da keyiflendim.. ‘Asterix On The Warpath’ isimli bu 3 boyutlu kitap Amazon’un yazdığına göre Rene Goscinny - Albert Uderzo ve kağıt mühendisi Jose Pons’un eseriymiş.. (Asterix and Obelix come to life in this exquisitely engineered 3D pop-up book from Asterix creators Rene Goscinny and Albert Uderzo and paper engineer, Jose Pons.) Tam olarak anlayamadığım nokta, rahmetli Goscinny’nin bu projeye hangi aşamada, ne şekilde destek verebildiği.. Belki de hatalı bir ifade değil de bilmediğim eski bir pop-up kitabın yeniden basımıdır ya da farklı kitaplardan alınmış panellerden oluşan bir albümdür.. Artık arşive katınca görürüz :) Kağıt mühendisi (paper engineer) tabirine de bayıldığımı belirtmeden edemeyeceğim :)

Marvels – Mucizeler

Resim
Marvels – Mucizeler, konunun sıradan bir insanın çevresinde döndüğü, muktedir kahramanların ise figürana dönüştüğü inovatif bir hikaye.. Fasiküller boyunca kendini tekrar eden tema, yeni bir çağın, kahramanlar çağının ortaya çıkışıyla bu ‘Mucizeler'in birer kahraman mı yoksa tehdit mi olduğunun sorgulanması. Hikaye edilen, alalade hayatını sürdüren sıradan insanın, ilk mucizeler Human Torch (bu noktada gerekli bir açıklama; bahsi geçen karakter Marvel Comics’in öncülü Timely Comics döneminin Human Torch’u, Fantastic Four’unki değil) ve Namor'un ortaya çıkışıyla, bu yeni duruma, bu köklü değişikliğe ne tepki vereceğini şaşırması, sevse bağrına mı bassa yoksa nefret mi etse bilememesi üzerine en temelde.. İz bırakan Marvel öykülerinden devşirilmiş paneller eşliğinde mucizelerin kendi iç dünyalarında yaşadıkları gelgitler ve sebep oldukları yıkımlar; kendilerine verilen kahraman ya da devlet düşmanı payeleri arasındaki gidip gelmeler; bazılarının bazen birer moda ikonuna d

WTF ???

Resim
Sherlock Holmes'dan, ucu taa Watson'a kadar dokunan, gayet samimi itiraflar :) Sherlock Holmes Korku Vadisi - NTV Yayınları Çeviri mühim iştir dostlar!!! Çizgiroman da... Öyle geçiştirmeye, önemsememeye gelmez...

Tanrı Sever, İnsan Öldürür

Resim
Görünen hikaye; William Stryker isimli siyasi ve finansal gücü adeta sınırsız popüler bir rahibin tanrı adına ve tanrı yolunda mutantları topyekün ortadan kaldırmak üzere çıktığı yol.. Alt metin ise bambaşka telden çalıyor. ‘Tanrı Sever, İnsan Öldürür’, dönem Marvel evreninin zencileri olan mutantlar ve bunlara duyulan düşmanlık üzerinden din, politika, sermaye ve cemiyet hayatının ne kadar içiçe geçebileceğini ve bu durumun sakıncalarını anlatan, tanrı söyleminin ardına sığınmış bir kişinin nelere kadir olabileceğini gösteren bir hikaye. Kitlelerin korkularına oynayarak, korkuları - endişeleri dehşete dönüştürerek ve bolca dinle soslayarak insanların nasıl yönlendirilebileceğinin öyküsü.. Öyle aman aman beğendiğimi söyleyemeyeceğim. Claremont’un ‘Tanrı Sever, İnsan Öldürür’ hikayesinden fazlaca esinler taşıyan X-Men serisinin ikinci filmi hem metin hem de görsel olarak çok daha tatmin edici bana kalırsa.. Nedenlerine gelirsem.. Ağır bir mevzu ve konu bu sıfata yaraşır şekilde derin