İçinden Çizgiroman Geçen Roman: Kurtadamın Döngüsü


‘Spoiler’ kaygısız bir insan olarak ilk önce Stephen King’in sonsözüne baktım. O kısacık paragraf 4 Ağustos 1983’e tarihlenmişti. Eyvah eyvah! Yoksa bu da ‘Kara Kule: Şilahşör’ün sinir bozucu yeniyetme acemiliğiyle yazılmış halinin benzeri bir vakit kaybı hissiyatı mı yaşatacaktı? Hem Stephen King’in ilk akla gelen tabii ve yetkili yayıncısı Altın Kitaplar’ın bu kitabı 6:45’e bırakmış olması da bu kanıyı güçlendirmiyor muydu? Gerçekten nasıl olmuştu bu? Stephen King’in çizgiromanlarını bile piyasaya sürmeyi deneyen Altın Kitaplar ne olmuştu da bu kitabı atlamıştı? Gerçi birkaç King kitabını da İnkilap’a kaptırmıştı ama 6:45 farklı mecraların yayıneviydi, Beat akımı gibi derece alternatif tatları sunmanın derdindeydi. Aslında biraz düşününce sorguluyor da insan, tamam Altın Kitaplar ‘Kurtadamın Döngüsü’nü atlamış atlamasına da 6:45’in ne işi vardı Stephen King ile, ne zaman ve niye yolları kesişmişti?!!

6:45’in kurucularından ve çok yetkili ve mesul editörlerinden (ve tanıdığım en azılı Tex hastalarından) Çetin Şan’ın bir sene evveli, Altın Madalyon’da yazdığı bir mesajla haberim oldu bu kitaptan. Çetin Ağabey diyordu ki romanı bir anda önümüzde bulduk, biz de anlamadık nasıl olduğunu, Stephen King bu, adı yeter, yayınlayıverdik gitti. ‘Kurtadamın Döngüsü’nün esas haber değeri ise yayınevinin fi tarihinde sadece tek baskı yapması nedeniyle kitabevlerinde çoktan tükenmiş olan kitabın ikinci elde 250 liraya alıcı bulmasında yatıyordu. Hatta aynı başlıkta aylar sonra bir diğer dostumuz bir sitede 350 liraya gördüğünü, alma – almama arasında tereddüt yaşadığını, ertesi gün ise ilanın kalktığını da yazdı. Benimse konuya yaklaşımım ‘Helalinden 10 lira çalışır!’ netliğindeydi ve hakikaten de öyle oldu. ‘Kurtadamın Döngüsü’nün ikinci elde 350 lirayı görmesinden iki ay sonra 6:45 yıllar süren Stephen King suskunluğunu bozdu ve 2016 Haziran’ında kitabın ikinci baskısını yaptı. Haberim olur olmaz ben de Bahariye’deki 6:45 Dükkan’dan mis kokulu, gıcır gıcır kitabımı 10 liraya, güzel bir kağıt poşet içerisine konmuş olarak satın aldım. Kitap ederini bulmuştu :)




Ve fakat ummadığım bir anda ve beklemediğim bir şekilde, kitap hoşuma da gitti. Ummadığım bir an çünkü değişik bir buhran döneminden geçiyorum; hayatın olağan inişlerinde sığındığım güvenli liman romanlar (ve hatta çizgiromanlar da) derdime deva olmaktan uzak şu sıralar. Sakinleştiremiyor. Gerçeklikten uzaklaşmamı sağlayamıyor. Üç yüz – dört yüz sayfa bile gözümü korkutmaya yetiyor. Okuyamıyorum. Ama ‘Kurtadamın Döngüsü’ kelimeleri her daim bol kepçe kullanan bir yazarın bu sefer tasarruflu davrandığı bir kitap. İncecik, ‘korkma, okuyabilirsin beni’ diyor. Hızlı tüketime müsait bu haliyle tam bir çerezlik, eğlencelik. Çekirdek gibi, çitlemeye başlayınca dibini görmeden bırakılmıyor. Baskıya dair bir ilginçlik olarak sayfa numaralarının kullanılmadığı kitabın kaç sayfa olduğunu söyleyemeyeceğim ama iki bilemediniz üç saatlik canı var. Muhtemelen bu yazıyı tamamlamam romanı okumamdan uzun sürecek..

Hikayenin kurt adam mitine farklı bir bakış getirdiğini, yeni birşeyler söylediğini iddia etmek mümkün değil. Bir yıllık döngü içerisinde kurtadamın ortaya çıkışı, her dolunayda yaptığı katliamları merkeze katledileni yani korkuyu - dehşeti koyarak anlatan, bir yandan da ufak ufak tüyolarla ilerleyen bir hikaye. İnandırıcılığını kaybettiği noktalar, zayıf kaldığı yerler de var illaki. En basitinden hepi topu bir bar, bir kafe ile resmedildiği bu haliyle ufacık bir Maine kasabasında yaşanan vahşetin sorumlusunun, o kadar açık kanıtlara rağmen bulunamaması kurguyu zayıflatıyor. Ortada Stephen King’in zirve döneminin dehası yok henüz. Ama anlatının yalınlığında karşı konulmaz bir estetik de var. Sözcüklerin Efendisi’nin betimlemelerinin, teşbihlerinin, kelimeleri kullanımının hayranıyım. Misal..

Dışarıda rüzgardan bir ırmak, Ekim’i silip kayan yıldızlarla dolu soğuk Kasım’ı, sonbaharın demir ayını getirerek Tarker’s Mills’in üzerinden akıp geçerken çocuk gencecik insanların derin ve rüyasız uykusunu uyuyordu.

Basit sözcüklerin birlikte yarattığı o dev anlam. Sırtını yalınlığa yaslamış kuvvetli betimlemeler. Yazarın sırrı burada..

Yalnız baskı 6:45’ten bir miktar özen istiyor. Kitaptan hemen ardışık iki cümle:

Etli dudaklan, piyano tuşlan büyüklüğündeki dişlerini göstererek birbirinden ayrılıyor!

Canavar, demek istiyor rüyasında Peder Lowe, ama kelimeler onu yan yolda bırakıyor, başı umursamazca yana eğilmiş olan Grace Baptist’in baş diyakozu Cal Blodwin, orta koridor boyunca ayaklanm sürüyüp hırlayarak yürür ve gümüş bağış tabağındaki paralar etrafa saçılırken dehşet içindeki Peder Lowe kürsüden geriye doğru sendeliyor.


Yanlış yazdığım düşünülmesin, metne kitaptaki haliyle yer verdim. Kitabı el yazısıyla çeviren ve Türkçe metni bilgisayara yazan kişiler herhalde farklı olmalı ki çevirmenin el yazısını okuyamadığı için bir benzetimle ‘dudakları’ yerine ‘dudaklan’, ‘tuşları’ yerine ‘tuşlan’, ‘yarı’ yerine ‘yan’, ‘ayaklarını’ yerine ‘ayaklanm’ şeklinde dijitalleştirmiş bunları. Sadece bu iki paragrafa özgü değil bahsettiğim durum, aynı hatanın kitap boyunca bu kadar fazla tekrar ediyor olması kitabın bir son okumadan geçmediğini cayır cayır okurun gözüne sokuyor. Daha da fenası aynı paragraf içindeki zaman kipi karmaşası; şimdiki zamanla başlıyor, arada bir yerde tek bir cümle için geçmiş zamana dönüyor, sonrasında yine şimdiki zamanla devam ediyor. Yoruyor insanı, zamansal sürekliliğin yoksunluğu canımı sıkıyor. Örnek bol, hemen yazıvereyim:

Kara Kediler’i kucağından ileriye itiyor, elini mutlulukla torbaya daldırıp bütün twizzer’ların en büyüğünü çıkarıyor. Birinci sınıf bir twizzer, eğer böyle bir şey varsa. Neredeyse sıkılmış yumruğu kadar büyüktü. Korkarak ama büyük bir zevkle onu yakıp havaya fırlatıyor.

Yavaş hareket ediyor, geniş burun delikleri ritmik bir biçimde açılıp kapanıyor. Av kokusu almıştı ve avının güçsüzlüğünün kokusunu aldığı da kesindi. Marty de onu koklayabiliyor – kıllarını, terini, vahşiliğini. Tekrar homurdanıyor.


---------------



Ve kitapta karşıma çıkan çizgiroman..

Kitap hali hazırda bol miktarda çizgili, sayfalar Berni Wrightson’ın illüstrasyonlarıyla dolu. Kitap bu haliyle çizgiroman sevdalıları için biçilmiş kaftan. Ama bunun dışında da çizgiromanın, kurtadamın dönüşümünde Banner’ın mor pantolonu içerisinde Hulk’a dönüşümünün haklı izleri unutulmamış..

Şok dalgaları, düşüncenin geri kalanını silip süpürmekteydi. Alfie şaşkınlıktan ağzı açık, aptalca bakakalmıştı. Kahve makinesi de Konuş ve Çiğne’deki diğer her şey gibi lekesizdi. Paslanmaz çelikten yapılmış silindir, metal bir ayna gibi pırıl pırıl parlıyordu ve Alfie, onun pürüzsüzce dışarıya doğru bükülen yüzeyinde, iğrenç olduğu kadar inanılmaz bir şey görüyordu. Müşterisi, her gün gördüğü biriydi, Tarker’s Mills’deki herkesin her gün gördüğü biri ve değişiyordu. Müşterisinin yüzü bir şekilde eriyip kalınlaşıyor ve genişliyordu. Pamuklu gömleği gerildi, gerildi.. aniden gömleğin dikişleri ayrılmaya başladı ve saçma bir şekilde Alfie Knopfler’in o anda düşünebildiği tek şey küçük yeğeni Ray’in seyretmekten hoşlandığı İnanılmaz Dev Hulk isimli çizgi filmdi.


Adetten oldu artık, puanlayalım. ‘Kurtadamın Döngüsü’nü 7 – 7.5 puan arası bir yere konumluyorum, fiyat/fayda oranı bakımından ise çok çok daha yükseğe..




Yorumlar

  1. Yalnız kurtadama neden dönüştüğuyle ilgili kısım daga doğrusu bununla ilgili öngörüsü kurtadam antolojisinde bir ilktir ve bence aynı zamanda dehşet verici... Dönüşümünü bir mezarlıktan topladığı çiçeklere dayandıriyor.Yorum için teşekkürler pizagor..Bu kitabın 2. baskısınin çıktığını hatırlatan arkadaşa da teşekkürler :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Uppps... Kitabın ikinci baskısını kokoreçli - midyeli - biralı - diyet kolalı masamıza koyan kalidor dostumuza da içten teşekkürler :)

      Yalnız bu dönüşüm mevzusu çok havada kalıyor bence, eğreti duruyor...

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Mutantın Alpha’sı, Gamma’sı, Omega’sı...

Nils Holgersson ve Morton: Sapasağlam Bir Çocukluk Nostaljisi...

Clone...