İtlaf edilen çizgiromanlarım!




Kabusudur evdeki soba çizgiromancının, küçüklüğünde çok çizgiromanını kaptırmıştır kendisine... Olanca çabasına rağmen annesinin dikkatli gözlerinden kaçıramadığı Teksas – Tommiks sayfaları kimbilir kaç sabah ateşin ilk kıvılcımlarına kaynaklık etmiştir...


Neyse ki ben şanslıydım, ebeveynlerim hiç karışmadılar çizgiroman okumama. Cebimde param oldukça gittim bayiden çizgiroman aldım... Ya da babam beni bakkala gönderdiğinde para üstüyle bakkalın kapısının arkasına çekilmiş iplere ortalarından geçirilmiş çizgiromanların arasından en albenilisini çektim! (Vay be, bir zamanlar para üstüyle çizgiroman alınırmış. Şimdiyse çizgiromanın para üstüyle bakkaldan birşeyler alabilir duruma gelmişiz. Neyse konumuz bu değil...) Zaten çizgiromanlarımın benden sonraki adresi babam olurdu. Israrla çizgiroman elinde tuvalete girdiğine göre sanıyorum kendisinde gliserin kansuk etkisi yaratıyordu...

Ancak babanın da çizgiromancı olduğu bir evde korkusuzca, ayan beyan çizgiroman okuyan ben bile alevlerin hışmından kurtulamadım...

Orta 2’deydim sanıyorum, sene 1989 falan...

Doğuş Koleji’nde çizgiroman adına inanılması güç bir hareketlilik söz konusu...

Küme küme çizgiromanlar bir grup öğrencinin arasında el değiştiriyordu...

Tahmin edin bakalım başrollerden birinde kim var!

Muzır neşriyat çizgiromanın böylesine dolaşım serbestisi olması kabul edilebilir bir durum olmadığından bu özgürlüğün bir yere toslamasını bekler haldeyiz bir yandan da...

Neyse o gün kısa zamanda geldi çattı, kat muavini müdür yardımcımız Zafer Bey, bu çizgiroman curcunasını fark etmesiyle birlikte olaya müdahale etti...

Acilinden bir sınıf baskınıyla gelen ‘Bütün çizgiromanları hemen bana teslim ediyorsunuz!’ buyurganlığına değil de bu emrin bilinçaltımızdaki ham korku karşılığı olan ‘Bu kesin emrime rağmen yine de herhangi birinizde çizgiroman yakalarsam pişman ederim!’e boyun eğen bizler o anda çantalarımızda çizgiroman babında ne varsa tıpış tıpış götürüp odasına bırakmıştık... Korkuyla yönetmek, bir çocuğun önce ailede, sonra okulda tanıştığı, daha sonra da kanıksayarak tüm hayatına yaydığı, boyun eğmeği öğrendiği, sorgulamaktan, ‘neden böyle?’ demekten çekindiği, sürüye katıldığı öylesine faydalı bir yöntem ki... Neyse konumuz bu da değil...

Odada toplanan kitaplarla birlikte gözlerimin önünde ikiz kuleler yükseliyordu an be an, boyu bir metreyi geçen çizgiromanlardan oluşan iki kule... İştah kabartan, akıbeti belirsiz enfes bir görüntü...

Ve bu görüntünün cazibesine kapılmamdan mıdır yoksa yitirilecek onca sayfanın canımı acıtmasından mıdır müdür yardımcısının odasına girip bir daha böyle bir hataya düşmeyeceğini belirten, yeter ki çizgiromanları kendisine geri verilsin diyen ben...

Bunu dile getirmesiyle birlikte sert bir dille odadan kovulan da ben...

Ertesi gün okula gittiğimde o ikiz kulelerden eser kalmamıştı...

Ama ben hep merak ettim...

Acaba o çizgiromanlar Zafer Bey’in tehdit ettiği üzere kazan dairesine mi gitti...

Yoksa kolilenmiş bir şekilde bir araba bagajına konup okunmak üzere müdür yardımcısının evine mi...



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Mutantın Alpha’sı, Gamma’sı, Omega’sı...

Nils Holgersson ve Morton: Sapasağlam Bir Çocukluk Nostaljisi...

Clone...