Avril et le Monde Truqué

Hikaye 19. yüzyılın sonlarına doğru yaşanmış olan kanlı bir savaşın eşiğinde başlamakta. Prusya ile savaşa hazırlanan 3. Napoleon, ‘Nihai Serum’un geliştirilmesindeki son durumu yerinde görmek maksadıyla Profesör Gustave Franklin’in laboratuvarına gelir. ‘Nihai Serum’ nedir diye bir soru oluşmuşsa aklınızda yanıtlayayım: Yaralanmaların ya da hastalıkların bedene etkilerini hemen ortadan kaldıran bir solüsyon, bir nevi ‘Süper Asker Serumu’... Tabi bu durumda egemenlerin hayallerini süsleyen de damarlarında bu solüsyonun devinim yaptığı yenilmez bir ordu olmaktadır...

Ancak söz konusu serum an itibariyle arzulanan seviyeye erişmemiştir ve Profesör’ün gelişme olarak 3. Napoleon’a korka korka gösterebildiği konuşma yetisi kazanmış iki denek hayvanı olabilir yalnızca. Bu başarısızlık durumunu imparator kabul etmez ve yardımcısına denekleri öldürmesini emreder. Etrafta kurşunlar vızıldarken neye benzediklerini bir türlü göremediğimiz iki denek kaçmanın bir yolunu bulur ve kayıplara karışır. Kırılan kimyasallar ise büyük bir patlamaya neden olur. Profesör Franklin ve 3. Napoleon artık tarihe karışmıştır...

Ve tarihin akışı işte bu olayla birlikte değişir. Tahta geçen yeni imparator 4. Napoleon, ilk Dünya Savaşı’nın eşiği olarak yorumlanan Fransa-Prusya Savaşı’nı asla başlatmayacak olan barış antlaşmasını imzalar ve taraflar memleketlerine dönerken tansiyon iyice düşer. Lakin...

Yıllar içerisinde medeniyetin gelişiminde koca koca yeniliklere imza atmış olduğunu bildiğimiz bilim insanları – büyük beyinler birer birer kaybolmaya başlamıştır bir yandan da. Bunun sonucu ise teknolojik gelişmenin bildiğimiz anlamda ilerleme göstermediği, en basitinden elektriğin keşfedilmediği ya da içten yanmalı motorların hiç icat edilemediği, sadece buhar motorlarının geliştiği steampunk bir alternatif gerçekliktir. Buhar motorlarının yakıtı ise kömür ve de odun olduğu için Avrupa’nın o uçsuz bucaksız güzelim ormanları ortadan kalkmış, koskoca Paris’te numunelik tek bir ağaç kalmıştır. Ortamın ve havanın pusu, pisliği, griliği adeta insanlarına da yansımıştır ve distopya olarak adlandırılabilecek bir dönemin izlerini taşımaktadır...

Ve tarih aslında siyasi güdülenme bakımından tekerrür etmektedir: Enerji kaynakları aşığı günümüzün emperyal açlığının peşine düştüğü petrol misali, Fransa da Kuzey Amerika’nın ağaçlarını şiddetle arzulamaktadır. 1930’lara geldiğimizde, dönemin faşizan ortamında, bilim adamları savaş ve silah teknolojisini geliştirmek amacıyla hükümete çalışmak durumundadır. Her faşizan coğrafyada olduğu üzere düzene başkaldıran – devlet için çalışmayı reddeden kişiler de bulunmaktadır; Profesör Gustave Franklin’in soyundan Avril’in ailesi ve dedesi sülalenin bilim geleneğini sürdürerek kaçak bir konumda hala ‘Nihai Serum’u yaratmanın peşindedir, kolluk kuvvetleri ise bu kanunsuzların...

Spekülatif tarih biraz da komployla harmanlanıyorsa gayet çekici sonuçlar yaratıyor. Hele ki bir de steampunk öğeler işin içine giriyorsa kanımca daha lezzetleniyor. Enfes Tardi estetiği de cabası. Bu animasyonu çok beğendim dostlar. Biliyorum izlerken kendi mevcut gerçekliğimizle bir noktada örtüşecek mi sorusunu sıkça geçireceksiniz içinizden, biliyorum basitçe kullandığımız teknolojimize ne kadar muhtaç olduğumuzu duyumsayacaksınız, biliyorum bu doksan küsur dakikanın her birinden keyif alacaksınız...


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Mutantın Alpha’sı, Gamma’sı, Omega’sı...

Nils Holgersson ve Morton: Sapasağlam Bir Çocukluk Nostaljisi...

Clone...