Seyfettin Efendi ve Esrarengiz Hikayeleri...
Seyfettin Efendi ve Esrarengiz Hikayeleri |
Bu adamın tarzını seviyorum...
Galata Kulesi’nin tepesinde üç kişi: bunların ikisi, bir bebe ve kolunda tuttuğu bu bebekle aşağıya atlayacağını söyleyen bir adam, üçüncüsü ise adeta denizin üzerine kurulmuş ahşap bir iskeleden güneşin batışını seyreder bir edayla kulenin balkonuna oturmuş, yine iskeleden bacakları tatlı tatlı sallandırmanın huzuru ve dinginliğiyle karşısındakine aşağı atlarken hissedeceklerini, yerle temas ettiğinde yaşayacaklarını sakınmadan, umursamazlıkla maskelenmiş bir gerçeklikle acı acı anlatan Seyfettin Efendi...
Bir intihar vakası karşısında gerçekten böylesi bacaklarını sallayacak raddede rahat mı yoksa rol mü yapıyor, psikolojiden mi faydalanıyor emin değilim. Seyfettin Efendi sanki istemsiz, plansız programsız, içinden geldiği şekliyle böyle gibi geliyor bana. Ya da ben karakterin doğal halinin bu olduğunu düşünmeyi tercih ediyorum içten içe. Çünkü bu pervasızlığa, bu soğukkanlılığa bayılıyorum...
Bir İntihar Vak'ası |
Ve sorgulamıyorum...
Teorik olarak kütleden bağımsız olan düşme hızının, gerçekte yüzey alanının yarattığı dirençle değişecek olmasını bilmeme rağmen elli metre gibi mesafe olarak çok kısa bir serbest düşüş deneyiminde dalış pozisyonu alarak hızlanma mümkün olabilir mi emin değilim...
Ya da böyle bir düşüş sonrası durmak için gereken ani frenlemenin insan vücudu üzerindeki etkisi sadece bir kol çıkmasından ibaret olabilir mi bilmiyorum...
Peki mühim mi bu sorular! Kesinlikle değil. Yaptığım sadece, böyle bir muazzamlığı okura sunulduğu haliyle sorgusuz sualsiz kabul etmek... Çizgiroman bu sonuçta, imkansızın olağanlaştığı bir mecra. Gerçekliğin sınırlarından yuvarlanmak, çizgiromanın büyüsü bu değil mi zaten!
Hazır çizgiroman demişken albümün çizgi tarafıyla ilgili olarak da sayfaları çevirdikçe Devrim Kunter’in 'Budur, daha ötesi yoktur!!!' deyip kenara çekilmediğini, denediğini görüyorum. Bu bazen çizgide ufak bir farklılaşma şeklinde, kimi zaman da taramada ya da gölgelendirmede...
Bir Cinayet Soruşturması |
Seyfettin Efendi ile ilgili daha önce şöyle yazmıştım:
... yaratım sürecini ve okurun çözümlemelerini kısıtlayan - kısırlaştıran rasyonel yaklaşımın 'Olağanüstü Hikayeler'i 'Olağan Hikayeler'e dönüştürme tehdidini de gözardı etmemek gerek...
... yaratım sürecini ve okurun çözümlemelerini kısıtlayan - kısırlaştıran rasyonel yaklaşımın 'Olağanüstü Hikayeler'i 'Olağan Hikayeler'e dönüştürme tehdidini de gözardı etmemek gerek...
Henüz ikinci albüm ve bu durum kendini belli etti bile. Derinkuyu Muamması öyküsünün sayfalarında karşısına Aşağı Dünyanın Lordu Alucard dahi çıktığında, bunun gerçek olmadığını, sıradan bir insanın sıradışı bir kostüme – kimliğe büründüğünü biliyor artık okur. Oysa mistik ve fenomenal hikayelerle harmanlanmış bir külliyat okurda acaba sorusunu yaratacaktı. Ancak mevcut haliyle, Yeditepe Canavarı’ndan sonra bence Seyfettin Efendi yazarlarına bu tarz öykülerin kapısı maalesef kapanmıştır...
Lakin Kara Sabahat Hanım gibi açılan başka kapılar var. Kimdir bu had safhada alımlı hanım? Seyfettin Efendi ile önceki vukuatı nedir? Seyfettin Efendi'nin bilinçaltı yansıması olarak gayet yakınlaşılan o malum kareden hareketle biraz özele girelim, aralarında nasıl bir ilişki söz konusu, ayrı dünyaların insanları arasında imalarla dolu bir şehvet ve tutku durumu mu?
Evet, Devrim Kunter bu sefer farklı bir şey deniyor, başka kalemlerin kısa öyküleriyle Seyfettin Efendi evrenini genişletmelerine müsaade ediyor. Bana kalırsa iyi de yapıyor. Devrim Kunter bu yaratıları kendi süzgecinden geçirdiği ve yönlendirdiği sürece (yazar dostlarımızın bu konuda alınganlık yapmayacağını umarak) farklı dimağların, Seyfettin Efendi kurgusunda büyük resmin dokusunu bozmadan bambaşka lezzetler ortaya koyacağına inanıyorum. Açıkçası Seyfettin Efendi ve Esrarengiz Hikayeleri projesinde yazar olarak yer alan isimlere çok imrendim. Ve notlarımı almaya başladım. Belki Devrim Kunter dostumuz, bu projenin devamında benim kalemimden çıkma bir öyküyü çizmeye değer bulur...
Son olarak albümde yer alan bir kapağa değinmeden edemeyeceğim. Huyumdur, her yeni çizgiroman albümünü okumaya başlamadan evvel pek de üstünkörü olmayacak bir şekilde spoiler kaygısı taşımadan incelerim. Seyfettin Efendi ve Esrarengiz Hikayeleri rutin incelememde bu sayfada takıldım kaldım. Skottie Young'ın Marvel Babies kapaklarının etkisindeki, Rıza Türker imzalı bu müthiş kapağa (ve sanıyorum bu kapak Türk çizgiromanı için bir ilk) duvarımda yer ayırdım bile...
Yedi Uyurlar |
Yorumlar
Yorum Gönder