Yeni Bir Altın Çağ...




Amerikan büyüklerinin ve hatta bağımsızlarının hızlandığı, zamanında vazgeçilmiş olan İtalyanların yeniden denendiği, manga gibi daha önce kendine yer bulamamış bir türün en üst düzey örneklerinin ardarda raflara dizildiği, kılıçlı – Osmanlı tokatlı yiğitlerimizin yeniden akıllara düştüğü, her akımdan yepyeni kahramanların okurun önüne konulduğu, yani kısaca çizgiroman çeşitliliğinin tavan yaptığı ve çizgiromanevlerinin derinlerden daha görünür – daha büyük – daha pahalı yerlere çıkmaya çalıştığı bir dönemden geçiyoruz...

Pekiyi bu beklenen Altın Çağ mı?

Türün meraklıları artıyor mu?

Çizgiroman piyasasında el değiştiren para artıyor mu?

Artıyorsa bu çizgiroman okur sayısının çoğalmasından mı kaynaklanıyor yoksa mevcut okur kitlesi her geçen gün cebinden biraz daha fazla bir para mı çıkarıyor?

Çizgiromanı genel manada ne bekliyor?

Bu ve benzeri sorulara yanıt aradığım ve peşinen söyleyeyim pesimist bir yazı olacak bu!

Okur sayısı artıyor mu, önce ona bir bakalım:

Bir yıl kadar olmuştur, Altın Madalyon Çizgiroman Forumu’nda her ay için düzenlediğimiz satış rakamları anketinden yola çıkarak çizgiroman okuru sayısı tahmini yapmıştım.

‘Satış rakamları anketi de bir fikir verebilir. Örneklem olarak Nisan 2011 rakamlarını alıyorum: 36 yayın çıkmış, oy kullanan 54 kişi bu çizgiromanlardan toplamda 537 tane satın almış. Kişi başı ortalaması 10 çizgiroman gibi.

Bir çizgiromanın satış adedi olarak ortalama 300 rakamı telaffuz ediliyorsa Nisan’ın 36 yayınının satış adedi karşılığı 36x300=10800 olmalı. Ortalama 10 kitap alıyorsa bir çizgiroman okuru, demek ki 10800/10=1080 okur olmalı. Hata payı falan filan diyelim, hepi topu 1200 çizgiroman okuru var!’

Demişim...

Aynı metodolojiyle bir de Altın Madalyon’un Nisan 2012 anketi satış rakamlarına bakalım:

29 yayın, oy kullanan yine 54 kişi, toplamdaki satınalma adedi 514. Kişi başı çizgiroman alımı ise bu durumda 9,5’a düşmüş...

Yukarıdaki yaklaşımdaki en büyük sapmayı yaratan unsur olan satış adedi ortalamasına artık şüpheyle bakıyorum. Malum neredeyse tüm yayıncılar kaç adet sattıkları bilgisini kozmik odalarında devlet sırrı gibi saklamakta. Dolayısıyla içeriden başka bir bilgi kaynağına ihtiyaç vardı ve Nisan 2011 yaklaşımında kullandığım 300 rakamı piyasanın göbeğinden, çizgiromanevi sahibi dostlardan edindiğim izlenimlerin neticesiydi...

Amma velakin geçenlerde yayıncı bir dostumuzla yaptığım konuşmada şöyle bir ifadeye yer verdi: ‘En az satılan yayınım 450 adetle **** oldu.’ Ama başka şeyler de söyledi, şöyle ki: İlk 2 – 3 sayısı yüksek satış rakamlarına ulaşan (yüksek dediğim 700 albüm) seriler sonrasında düşüş göstermeye başlıyor. Yayıncının görece genel kabul gören bu serileri için telaffuz ettiği rakamlardan hareketle genel ortalama satış rakamını 400’e çekmek daha doğru bir yaklaşım olacak...

Bu durumda Nisan ayının çizgiromanları toplamda 11600 adet (29 yayın x 400 adet) satmış oluyor. Kişibaşı satınalma ortalaması da 9,5 olarak gerçekleştiğine göre okur sayısı 1221 (11600 albüm / 9,5) olarak hesaplanıyor...

Kabullerle dolu olduğunu inkar etmediğim bu yaklaşıma göre okur sayısı bir yılda 140 artmış. Oransal olarak ciddi bir yükseliş olsa da niceliksel olarak çok sığ bir artış aslında. Aramıza katılan bu fazladan 140 okurun hatırına yaşanmıyor bu çeşitlilik patlaması, yaşanamaz. Nedeni de çok bariz: Yine aynı yayıncı dostumuzdan edindiğim bilgi, bir çizgiroman albümünün maliyetini çıkarması için ortalama 300 tane satması gerektiği. Demek ki bu yeni okur dostlarımız maliyeti dahi kurtaramıyor! Öyleyse geriye tek seçenek kalıyor: kadim dostlar...

Pekiyi bu piyasa nasıl bu kadar çeşitlendi, biraz da bunun üzerine konuşalım...

Bu konudaki en büyük etken bundan 4 – 5 sene önce çizgiromana gerçekten aç bir kitlenin olması. Bu kitle çizgiromana ‘daha fazla’ para harcamaya hazırdı ama alacak ‘daha fazla’ çizgiroman bulamıyordu. Aç bir insanın önüne köfte koyduğunuzda ‘Ben bunu yemem, bana pirzola verin!’ demeyeceği gibi aç okur da önüne hangi çizgiroman çıksa fazla sorgulamadan aldı, almaya çalıştı, yeter ki çizgiroman olsun. İçten içe yaşadığı ‘Bunu da niye aldım ki!’ pişmanlığını yayıncıya destek sempatisiyle yamadı...

Sonra yavaş yavaş çeşitlilik artmaya başladı. Bu yumuşak geçişe çizgiroman okuru olumlu tepki verdi, çizgiroman aldı, aldı, aldı. Ama yine forumlardan edindiğim izlenim okurun bütçe açısından limitlere gelmiş olduğu ki bu çok önemli bir nokta. Bu noktadan sonra çıkacak her yeni serinin kendisine maliyetini kurtaracak ve bir miktarda kar bırakacak şekilde mevcut okurlar dışında asgari 350 yeni çizgiroman okur yaratması gerekiyor. Aksi takdirde okurun karşısına iki durum çıkacak: yılların ağır toplarına veda etmek ve azalan satış adetlerine bağlı olarak artan albüm fiyatlarına razı olup daha fazla fedakarlık yapmak! Zaten ‘azalan satışa göre artan albüm fiyatlarına razı olmak’ aslında birinci Altın Çağ’ın sonrasını özetlemiyor mu bize...

Gözlemlediğim kadarıyla yayıncı fiyatı düşüreyim de daha geniş kitleye ulaşayım demiyor. Yayıncı albümün maliyetini 300’de çıkarmayayım da 600’de – 1000’de çıkarmaya başlayayım riskini almıyor. Yayıncı ‘500 de satsam, 1000 de satsam aynı parayı kazanıyorum. Öyleyse niye uğraşayım!’ mantığında, yükü okurun sırtına bindiriyor...




Umutla bakılan bir manga okuru kitle var ki biraz da bunu deşelim...

Bir kere benim gözlemlediğim bu kitle büyük sadakatle sadece manga okuyor. Böylesi tür sadıkları sadece o türün örneklerinin çoğalmasını sağlar, bizimki gibi sınırlı sayıda okurun bulunduğu piyasalarda dolaylı olarak da diğerlerini baltalar. Manga özelinde konuşmayalım, ‘western’e bakalım. Sevenleri alınmasın (ki ben de seçici olarak western okurum) yazdıklarıma ama yakın zamana kadar westernin durumu budur. Diğer türlere yaşam hakkı tanımadan ortalığın her çeşidinden westerne boğulmasını sağlamadılar mı türün tutkunları... O zamanlar mangakalar üretmiyorlar mıydı eserlerini, bunları merak eden birileri yok muydu bu memlekette... Çeşit çeşit westernin kendi albümleri, serileri varken mesela frankofonlar çocuk dergileri olarak adladırılan yayınlarda kendilerine ancak 6 – 8 sayfa yer bulmuyorlar mıydı...

Belirli bir türün tutkunluğu aşırıya kaçtığı takdirde yarar değil zarar getirir. Dünün western fenomeni bugün manga fenomeni olmuştur kanımca. Tapındıkça çeşitliliği artacak, gideri olduğu için yayıncılar diğer türleri rölantiye alırken mangayı ön plana çıkarmaya başlayacak. Sonra bir bakmışız raflar manga dolu! Biz de çizgiroman sevdalısıyız ya, bu manga denen meret de güzel, eskiyi unutup olanı okumaya devam ederiz...

Pekiyi ne yapılmalı?

Çizgiromanın kesinlikle ucuzlaması gerekiyor. Bunun iki yönlü faydası olacaktır. Birincisi ve hoş olanı şu anki haliyle pahalı olan bir hobiye kaynak ayıramayanlara da bir şekilde çizgiromana ulaşma imkanı tanıması... İkincisi ise halihazırda çizgiroman okuyan kitlenin sınırlı kaynağıyla daha fazla çizgiroman okuması ve bunun yaratacağı döngü: okurların forumlarda sağda solda çizgiromanlar hakkında daha fazla konuşması, reklamını yapması, başkalarını itkilemesi, itkilenen okurun düşük fiyatlı çizgiromanı çok da düşünmeden raftan çekip satın alması şeklindeki döngü...

Çizgiroman nasıl ucuzlar? Tabi ki kitleyi arttırarak, risk alarak, geri dönüşü daha uzun vadeye, daha yüksek adetlere taşıyarak...

Bunu kim(ler) yapabilir? Maalesef yayıncılarımızın bu riski alabilecek, bu finansman yükünü kaldırabilecek durumları yok. Bütün yollar düzenli çizgiroman yayını yaparak kitleyi beklenti içerisine sokacak, elindeki reklam gücünü kullanarak çizgiromanı cazibe merkezi haline getirebilecek holding medyasına çıkıyor...

Mesela NTV Batman yayınlasın diye kampanya başlatıldı. Batman olmasın da düzenli yayınlanacak nitelikli başka bir yayın olsun (ama Corto gibi kısa soluklu olmasın). Bir gerçekleşse, onun rüzgarından mevcut yayıncılar da nemalanacak dolayısıyla okur da...

Çizgiromanın geleceği için karamsar mı karamsarım...

Yeni bir Altın Çağ mı?

Veriler öyle söylemiyor...




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Mutantın Alpha’sı, Gamma’sı, Omega’sı...

Nils Holgersson ve Morton: Sapasağlam Bir Çocukluk Nostaljisi...

Clone...