Yavu bunların hiç mi çişi gelmez...
Bunların arasında belki de en fazla gündeme geleni de tereddütsüz şu oldu : Ya bu adamlar hiç mi tuvalete gitmezler, hiç mi çişi gelmez, kakası gelmez, böylesine insani ihtiyaçlardan muaf mıdır bu arkadaşlar?
Sanki tek sıradışılıkları tuvalete hiç girmiyor gibi görünmeleriymiş gibi...
Adam sayısız macerasında coltuna sarılmış, yüzlerce insanı toprağın iki metre altına göndermiş, kendisi ise hala zımba gibi, birkaç önemsiz çizik dışında önemli bir hasar yok... Neden olmasın, demek ki arkadaş silahının hakkını veriyor, boşuna sallamıyor onları yanında, öyle değil mi!!!
Adam sihirli bir iksir dikiyor kafaya ve gözükara yüzlerce düşmanın arasına dalıyor... İki şişe şaraptan sonra ben de yan bakana pis dalacak bir ruh haline bürünüyorum, bunun nesi garip, öyle değil mi!!!
Kadın yeşil devasa bir şeye dönüşüyor ama öyle fıstık ki gören bir daha dönüp bakıyor, erkekler adeta sıraya dizilmiş bekleşiyor... Olabilir, erkekler zaten böylesi sıradışı kadınlara bayılır değil mi!!!
Adam dünyanın dönüş yönünün tersine uçarak zamanı geriye alıyor... Olabilir değil mi!!!
Adam ortadan ikiye yarılıyor, sonra sıradışı bir iyileşme gücüyle kopmuş yarısını tamamlıyor... Normal değil mi!!!
Tüm bunlar olağanüstü değil de çizgiromanlarda klozet sahnelerinin olmaması tek eleştirilecek nokta...
Çizgiroman bu, sınırsız bir hayalgücü, sınırsız bir olabilirlik... Ve bunun böyle olduğunu daha baştan kabul eden çizgiroman okuru...
Acaba çok mu gerekli Jerry Drake’i, Patrick Wilding’i, Ned Ellis’i ya da Peter Parker’ı, Clark Kent’i klozete oturmuş ıkınırken görmek?
Kendimize daha mı yakın hissedeceğiz, daha mı normal göreceğiz kahramanlarımızı
Çevremizdeki herkes bunu her gün defalarca yaparken içimizden ‘Acaba şimdi pisuvarda mı yoksa klozette mi yoksa kombine mi gidiyor’ diye mi düşünüyoruz...
Ya da evimizde eşimiz - dostumuz tuvaletten çıkınca ‘Nasıldı, iyi miydi, yarım kilo mu, bir kilo mu???’ gibi tuhaf sorular mı soruyoruz...
Bir de acaba gerçekten yer verilmiyor mu bu sahneler çizgiromanlarda!
Mesela Zagor’un Çiko’ya kamp ateşini yakmasını, kendisinin besili bir tavşan yakalayıp getireceğini söylediği pek çok konuşma balonuna rastlarız...
Peki emin miyiz Zagor’un doğrudan tavşanının peşine düştüğünden! Ya gözüne geniş yapraklı mentolsüz bir bitki kestirdiyse ve Ahhhyaaaaakkk diye uçarak altına kaçırma sınırında o noktaya ulaşmaya çalışıyorsa...
Ya da Mister No’nun Amazon’da yeraldığı sayısız gezide, illa ki görürüz bir kadının ya da bir profesörün ‘Şurada Lasiocampoidea türü ender bulunan bir kelebek gördüm, hemen inceleyip döneceğim...’ diyerek ormana, ıssıza daldığını...
Acaba bu gerçekten bilimsel merak sonucu gerçekleşen bir eylem midir yoksa aşırı bağırsak hareketlenmesinin ortaya çıkardığı ihtiyacın kibar bir dışavurumu mudur?
Bana kalırsa böyle anlamsız suçlamalarla çizgiroman kahramanlarımıza yüklenenlere verilecek en güzel örnek, senaryonun tamamen gerçek hayattan parçalar içerdiğini ima eden bu karelerdir...
İlla kare görmek istiyorsanız, onu da hayal gücünüze bırakmak sanırım en iyisi, ben görmesem de olur...
Not : Bu yazı Altın Madalyon forumunda yine benzer bir mevzu geçtiğinde tarafımca yazılan iletiden esinlenerek kaleme alınmıştır.
Yorumlar
Yorum Gönder