Çizgi Hatunlar - Tatminsiz Erkekler Çelişkisi Üzerine...



İddia ediyorum çizgiroman sevdalısı erkekler geç evleniyor!


Çizgiroman sayfalarında kaybolup, kendini Zagor ile, Logan ile ya da Peter Parker ile özdeşleştirip gerçekliği büken, kendi realitesini kurgulayan, dolayısıyla dışarıdaki gerçeklikten koparak asosyalleşen çizgiroman okurunun alemlerden uzak kalması, uzak kaldıkça kızlar tarafından asosyal inek olarak nitelendirilmesinin şiddetlenmesiyle çizgiromansever gencimizin kırılmış kalbiyle daha da yoğun bir şekilde çizgiroman karelerine gömülmesi şeklinde vuku bulan bir kısır döngü mü bunun nedeni?

Witchblade - Sara Pessini
Kesinlikle değil.. Bu hem çok kolay bir çözümleme olurdu ve hem de gerçeği yansıtmazdı... En yoğun çizgiroman okuduğum dönemler yine en fazla ‘Cuma akşamı şuraya, Cumartesi de buraya gidelim, bütün hatunlar oradaymış dostum!’ şeklinde yandaş ayarttığım yaşlardı...

Gerçek sebebe gelirsek...

Jim Lee, Michael Turner, Marc Silvestri kaleminden çıkma hatunların okurda tetiklediği, aslında gerçek hayatta olmayan güzel kadın algısıdır esas sorumlu...

Şekilsel beğenisi Jim Lee’nin Psylocke’uyla, Michael Turner’ın Fathom’uyla, Silvestri’nin Sara Pessini’siyle (ki daha çok Witchblade haliyle) yoğrulan erkek okurun ‘Banane ben bundan istiyorum!’ diye tutturmasıdır asıl suçlu...

Psylocke
Çizgi hatunlar düzeyindeki güzellik beklentisiyle artık ne yan sınıftan Arzu, ne de mahalleden Müjgan beğenilir. Adayların hep birşeyleri noksandır, ya yeterince güzel değildir, ya da yeterince atletik. Kesinkes seksapelinde bir eksiklik göze batar; ya beli iki elimizin baş ve işaret parmaklarıyla kavrayabileceğimiz kadar ince olmadığından burun kıvrılır, ya da hanımkızımız haliyle sırf bacaktan oluşmadığı için kısa görünür... Asgari gereklilikler belirlenmiş, alt sınır çizilmiştir artık. Aslında okur da farkındadır seviyeyi bir miktar yükselttiğinin ancak üstadlar tüm hatun kişileri böyle resmettiklerine göre vardır bir bildikleri diye düşünmektedir...

İşte bu durumdaki erkek okurun tepkileri, gerçek ile kurguyu ayırdemeyen 3 yaşındaki bir yumurcağın Superman gibi uçacağını söyleyerek camdan aşağı atlamaya kalkışmasına benzer, gerçekliği ve kadın anatomisini kabul etmediği sürece burunüstü çakılmaya mahkumdur.


Shanna
Diyelim hasbelkader elinize bir Shanna fasikülü geçti. Hikayeyi okudunuz, çizimlerini incelediniz ve ilk anda bu sarışının fıstıklığını farketmeyip idealistliğine, mertliğine falan vuruldunuz ve ‘İşte aradığım kadın bu!’ dediniz. Daha sonra bir de farkettiniz ki hatun kişi ortalamanın bir hayli üzerinde bir güzellikle donatılmış. Peki bu güzellik acaba ne kadar gerçek olabilir, Frank Cho’nun çizimi Shanna’yı meşhur pozunu vermiş haldeyken inceleyelim...

Belli ki kızımız zor şartlarda yaşıyor. ‘Jarvis, kahvaltımı odamda alacağım’ lüksünü falan geçtim, bakkala gidip ‘Şener abi, bana 1 ekmek, 3 de yumurta verir misin!’ gibi imkanlara dahi sahip değil. Avlanmak, pitorodaktil yumurtası araklamak, mamut sütünden tam yağlı peynir yapmak, yerleri süpürmek, toz almak, bunca işten fırsat bulursa arada da kötüleri temizlemek gibi bir rutini var. Hani derler ya ekmeğini taştan çıkarmak diye işte böyle bir ortamda her türlü fiziksel zorlanmaya maruz kalıyor. Dolayısıyla bu durum Shanna’da gelişmiş kas beklentimizi de artırıyor. Bacaklara baktığımda, şüpheli bir şekilde alt bacaklar bir miktar kaslı görünsede genel durum itibariyle maşallah iki sütun üzerinde yükseliyor gövde. Alt bacaklardaki kaslı görünümle ilgili tespitim aldatıcı olduğu çünkü ayağı hafifçe aşağı doğrultarak aynı duruşu yapmaya çalıştığınızda göreceksiniz ki en futbolsuzundan gelen bacaklarda bile o alt bacak yumrusu ortaya çıkmakta. Bravo Frank Cho’ya, anatominin hoş bir ayrıntısını bize gösteriyor ancak bu bacaklar öyle atlayan - sıçrayan - koşan bir mücadele insanından ziyade evde haraşo örerek, havuçlu cevizli kek yaparak vaktini geçiren bir ablamızınkilere benziyor. Bacaklardan ayrılıp kalça ve karın bölgesine geldiğimizde kesinlikle yağdan arınmış, herhangi bir simit çıkıntısının olmadığı ince bir bel görüyoruz. Kollar ise kadınlarda hiç alışık olmadığımız şekilde gayet kaslı, bir savaşçının sahip olması gerektiği gibi kuvvetli ve inandırıcı çizilmiş. Hafiften kanat da yapmış Shanna, adeta vücut geliştirmeci bir kadının ağırlık çalıştıktan sonraki şişmiş halinde ve ‘Ben adamı burarım!!!’ mesajını gayet net veriyor. Şimdi can alıcı noktaya geliyoruz : O kas yoğunluğundaki kolların arasındaki XXXL yumrular... Buraya kadar ölçüler inandırıcıydı ama işte tam şu noktada gerçeklikten koptuk. Hangi vücut geliştiren hatunda, hadi abartmayalım hangi sporcuda böyle göğüsler gördünüz? Vücudun üst bölümünü çalıştıran bir sporcuda işin doğası gereği yağ dokusu azalır, kas oranı artar. Yaşanan bu dönüşümde doğal olan tamamen yağ dokusundan oluşan göğüslerin küçülmesidir, hani erkek vücut geliştirmecilerin üzerinde yıllar harcadığı ama izleyicilerin 5 saniyeden fazla dayanamadığı bir sağ – bir sol şeklinde göğüs sektirme hareketinde olduğu gibi bir boyuta gerilemesidir...


Cameron ablamız...
Misal güncel bir örneğe dönelim... Cameron Diaz, son sevgilisinin atletik kadın saplantısı sebebiyle şekilde gördüğünüz hale dönüşerek kendisini harcadı. Cameron ablamızın şu görüntüsü sizi aldatmasın, bir iki makyaj darbesiyle, Shanna’yla yarışacak bir güzelliğe bürünebildiğini defalarca bize kanıtlamış bir hatun. Sarışınsa ikisi de sarışın, boy pos endam derseniz maşallah ikisinde de eksik yok, kollar neredeyse tıpatıp aynı. Sorun şu ki Cameron ablamız kolları şişirirken, beklendiği üzere başka tarafları söndürmüş. Demek ki kas ve göğüs birarada olmuyormuş. Frank Cho bize hayal bir hatun çizip bir güzel yutturuyormuş...


Psylocke
Oldukça çekici bir diğer çizgi hatuna bakalım, Psylocke... İncecik bir bel, makul boyutlarda göğüsler, çok güzel bir yüz, delici gözler, kassız kollar, 5’11’’ (bizim anlayacağımız şekilde 1.80) lik bir serv-i revan, fit bir beden, ben diyim 140, siz deyin 150 santimlik bacaklarla adeta bir afrodit... Gel de şimdi bu çizgi afroditin sadece kas ağırlığı 70 kilo çeken erkeklerle göğüs göğüse mücadelelere girdiğine inan. Kişiyi duvara çivileyecek şiddette tekmelerin bu kassız sütunlardan çıkması mümkün mü? Hadi diyelim tekniği farklı, kuvveti kalçalardan alarak o tekmeleri savuruyor. Öyleyse sıkı, kuvvetli kalçalara ihtiyacımız var ki Tinto Brass’ın hayran kalacağı bu yuvarlak kalçalarla o da olmadı...

Şimdi diyeceksiniz ki gerçek hayatta var bunlardan, her sene yılbaşında saat tam geceyarısını gösterirken Victoria’s Secret melekleri olarak arz-ı endam ediyorlar ya! Doğrudur ve çelişki de tam buradadır. Psylocke’un bu bedenini unutalım, yerine bizim için daha bilindik olan Adriana Lima’yı koyalım, güçleri falan da yerinde kalsın ve Adriana Lima’yı Sabretooth ile dövüştürelim. Bir kere insan kıyamaz ki Adriana Lima’ya, maazallah böyle bir dövüşe tanık olan erkek ‘bunlardan hepi topu 10 – 15 tane var, koruma altına alınması gereken bir tür bu!’ şeklinde işleyen mantığıyla tereddütsüz ‘Onu bırak, beni al’ nidalarıyla kendini Sabretooth’un pençelerinin önüne atar. İnsanlık olarak böyle kadınlardan beklentimiz kahramanlık yapmaktan ziyade soyunu sürdürmesi, o takdir edilesi gen dizilimini sonraki kuşaklara aktarmasıdır.

Demek ki Victoria’s Secret melekliği ve vurdulu kırdılı aksiyon kadınlığı da birarada olmuyormuş. Jim Lee usul usul bilinçaltımızdaki erkeğe oynuyormuş...


Red Sonja
Üstad alınmasın ama yanlışı var Red Sonja bacımızın bu çiziminin de... Yıllardır kılıç savurarak bir nevi bench-press çalışması yapan üst bedende böylesi büyük göğüslerin olamayacağını daha önce kanıtlamıştık. Ancak şimdi bu biçimsel hatanın değil, mantık hatasının peşindeyim, üstelik Newton fiziğine dayanan kanıtlarla...

Böyle bir bedenle ilkel çağlarda savaşçı olmak çok zor olmalı. Hemen aklımız fesatlığa kaymasın ve kılıçlı savaş sahnelerini düşünelim. Hanımkızımız kılıcını bir sağa bir sola savurarak önüne çıkanı yere sermektedir. Pekiyi yukarıdaki kızıl hatun böylesi hareketleri tereyağından kıl çeker gibi yapabilir mi inceleyelim... Bir kere o kılıçlar göründükleri gibi kullanıcı dostu olmayıp oldukça ağır çekmekte, mücadelenin ilk dakikalarında tek elle sarılan kabza, kılıç savurmalarıyla yorgun düşen kollarla birlikte kısa sürede çift ele dönmektedir. Kızılımıza çok basit bir hareket yaptıralım, önce çift eliyle tuttuğu kılıcını soldan sağa savursun ve peşisıra sağdan sola savurduğu kılıçla serisini tamamlasın. Şimdi hareketi yavaşlatılmış çekimde kelimelere döküyoruz:

Serinin ilk hareketinde soldan sağa savrulan ağır kılıcın momentiyle gövde de sağa doğru dönecektir.

Bu harekette eylemsizlik prensibi gereği gövdeyle birlikte göğüsler de sağa doğru hareketini sürdürmek isteyecektir. Malum kütlenin oldukça büyük olması eylemsizlik etkisini arttıracağı için ağırlık merkezi kayacak, eğer kızılımız ayaklarını doğru konumlandırmadıysa (misal iki ayağını birbirine çok yakın tutuyorsa) devrilme tehlikesi geçirecektir.

Diyelim devrilmedi ve göğüsler sağa doğru hareketini sürdürüyor, serinin bir sonraki hareketini yapabilmek için öncelikle o büyük kütlenin eylemsizliğini kas gücüyle sönümlemesi gerekecektir. Pekiyi hatunda var mı o kaslar, maalesef kızılımızın her tarafı kaslı ama gel gör ki malum bölge kalan zamanlarında süt annelik yapıyor izlenimi verircesine yumuşak. Bu durumda hala göğüslerin hareketini durduramadık, kendi haline bıraktık, onlar yavaşladı, sonra durdu. Artık serimizi tamamlayabiliriz. İki elle tutulan kılıcı şimdi de sağ taraftan sol tarafa savuruyoruz. Bu durumda az evvelki eylemsizliğe bağlı döngü yeniden başladı.

İki hareket arasında geçen bu eylemsizlik süresince düşmanın fair-play deyip durmasını beklemek bir miktar safdillik olur...

Amazonların daha iyi ok atabilmek için tek göğüslerini feda ettikleri bir çağda bu vücutla öyle göğüs göğüse kılıçlı mücadeleye girmek inandırıcı değil. Burada oldukça geniş açılı hareketler yapması gereken kolların bu iri kütleler tarafından engelleneceği, kolların bir yerde takılıp, o noktadan öteye döndürülemeyeceği gerçeğinden bahsetmiyorum bile...

Öyleyse kızılımızın bu görüntüsünü biraz eşelersek altından ne çıkabilir?

Ya kızılımız seksi görünmek için göğüsleri büyük gösteren dolgu destekli sütyen zırh kullanmaktadır...

Ya da yine gerçek olamayacak bir hatunla üstad bizi kandırmaktadır...

Aldatılıyoruz dostlar. Birileri gerçeküstü çizgi hatunları pompalayarak biz erkeklerin ağzı açık ayran budalası halinden faydalanmaya çalışıyor...






Yorumlar

  1. Öncelikler merhabalar. Blogunuzu görünce çok heyecanlandığımı belirtmek isterim; çünkü isteyip de yapamadığımı yapmışsınız. Öyleyse ben sizi takip edip yorumlarımı esirgemeyeceğim izninizle :D

    Benim de uzun süredir kafa patlattığım bir konu bu. Çizgiromanlardaki basmakalıp cinsiyet rolleri özellikle de çizgiromanların modern çağının gelişimiyle rahatsız edici bir noktaya ulaştı bence. Ben bunun kaynağını tüketici toplumun gelişimine ve tarihten gelen ataerkil geleneğe bağlıyorum. Şöyleki, kadının sanatta hep ikinci plana itilip, günah kaynağı ve seks objesi olarak görülmesi John Berger'a göre çok eskilere dayanır (bknz. Görme Biçimleri,John Berger,Metis Yayınları).
    Çizgiromanın tarihsel gelişimine bakarsak, ç.r.nin altın çağında kadınları evinin hanımı olarak gösteren anlayış daha sonra feminist hareketle değişime uğramış,savaşçı ve etkin karakterler ortaya çıkmış, ancak sizin de örneklerle gösterdiğiniz gibi kadın seks objesi olarak gösterilmekten kurtulamamıştır.
    Her bir çizimi semiyotik olarak incelediğimiz zaman, Avrupa sanatının ataerkil izlerini net bir şekilde görürüz. Nasıl derseniz, kadın figürü çağlar boyunca erkeğin gururunu okşama rolünden bir türlü kurtulamamıştır. Bence tek fark ç.r.nin kurgu olup fantezilere abartılı bir şekilde karşılık verebilmesi. Günümüzde toplumun daha da doyumsuz olması eklenince bu işe, beller küçülürken, göğüsler ve kalçalar büyüyor. Savaşı bırakın, insanın evde rahat edemeyeceği kıyafetler de cabası.
    Yaratılan bu kadın imajı, erkekleri daha da doyumsuz, kadınları da kendileriyle saplantılı hale getiriyor.
    Şimdilik bu kadar. İsterseniz daha da açabiliriz :)

    YanıtlaSil
  2. Diyelim ben henüz ağzı süt kokan bir erkeğim ve popüler kültürün önüme koyduğu bu imkansız kadın imajından içten içe keyif alıyorum. Bunu kabul ederim...

    Esas anlayamadığım nokta erkek egemen, erkek beğenileri çerçevesinde dolanan popüler kültürün kadınlar tarafından da onay görmesi ve ona uygun davranmaları...

    Çizgiroman bu ülkede ufak bir zümrenin ilgi alanında, o yüzden örneklemeyi kliplerden vereyim. Az evvel Hadise'nin bir klibini gördüm.. Şarkıyı hatırlamıyorum çünkü dinlemedim ama o duruş, o endam, o süper seksi olma çabası...

    Niye ki?

    Kadınların güzel görünmeye çalışmasını anlarım tabi ki, kişinin kendi kendine saygısıdır bir yandan, diğer taraftan özgüvenini yükseltir kişinin, endamına başların dönmesi...

    Kadın olsun, erkek olsun gerçekten iyi hisseder kendisini...

    Ama seksi görünmek için onca çabalama, erkeklerin bir taraflarına oynama...

    ‘Seks satar’ tezinin hafifletilmiş bir uygulamasından başka birşey değil ki bütün bunlar...

    Hadi biz erkekler bu konuda çeyrek akıllıyız, cinsel mevzular söz konusuysa aklı bir tarafa koyup doğrudan içgüdü moduna geçiyoruz da...

    Bari kadınlar buna karşı çıksa...

    YanıtlaSil
  3. Keşke... Keşke kadınlar bunca yüzyıl geri plana atılmasaydı. O vakit sanat bu kadar erkek egemen kalmazdı. Estetik kavramı benliğimize öyle bir formda işlenmişki (erkek egemen ve piyasacı bir formda), erkek de olsak kadın da olsak fark edemiyoruz ilk bakışta. Doğruyu yanlışı ayırt etmek zor oluyor.
    Dediğiniz gibi popüler kültürün de çok etkin bir rolü var. Popüler kültür sayesinde basmakalıp kadın ve erkek figürleri var hayatımızda. Popüler kültürün çizdiği bu figürler kadını mutsuz, erkeği de doyumsuz kılıyor. Güzellik tek bir değişkene indiriliyor: Seksapele. Yazıkki bu konularda doğru bir şekilde bilinçlendirilmiyoruz. İstenmiyor herhalde ? :/

    YanıtlaSil
  4. Kendimi tutamayıp şu videoyu paylaşıyorum izninle :)
    http://www.youtube.com/watch?v=BR4yQFZK9YM

    YanıtlaSil
  5. Klip cuk oturmuş konuya...
    Farkında bile değildim Pink'in bu videosunun...
    Paylaşım için teşekkürler Mr.Q...

    YanıtlaSil
  6. Tespitlernize o kadar katılıyorum ki; sırf bu yüzden kahramanı kadın olan hiçbir çizgiromanı almam, okumam...
    peki, bu etkileşimden kurtuldum mu?
    hayır...
    beni de aktrisler zehirledi. (özellikle de nastasja kinski)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kadın kahramanlar kadar kadın yan karakterler de bu kapsamdadır. Misal bir Mary Jane'in dillere destan, gözlere şenlik güzelliği tüm bu süreçten payını almıştır. John Romita Sr.'ın grafik tiplemesini ilk yarattığı zamanlardaki o yeşil gözül kızıl dilber zaten had safhada güzeldir, bir de zaman içerisinde çağın gereği, erkek okurun doyumsuzluğu bağlamında Erik Larsen, Todd MacFarlane gibi isimlerin ellerinde dişiliği ve seksapeli daha daha ön plana çıkmış bir hale bürünür. Hele o Michael Turner kapakları yok mu...

      Offff :)

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Mutantın Alpha’sı, Gamma’sı, Omega’sı...

Nils Holgersson ve Morton: Sapasağlam Bir Çocukluk Nostaljisi...

Clone...